Şunu
hepimizin iyi bilmesi gerekir: Toplumu ilgilendiren ve etkileyecek bir sorunla
ilgili atılacak en önemli adım, hedefinize koyduğunuz sorunlar neyse, onları
toplumsal ve politik gündemin üst sıralarına yerleştirmek ve mümkünse çözüme kadar
orada tutmaktır.
Bir kampanya yapmak, insanları harekete geçirmek istiyorsanız öncelikle iyi sonuçları değil, ağır aksak giden ve isteksiz davranan "kitleleri" göze alarak sizi yılgınlığa sürükleyecek tüm gelişmelere karşı aşılı bir biçimde davranmanız gerekir.
Çünkü,
özellikle toplumun kendi temel sorunları konusunda farkındalığının yüksek
olmadığı ve insan hakları bilincinin yaygınlaşmadığı toplumlarda, herhangi bir
konuda sürdürülen sivil toplum hareketleri (mücadeleleri) çok uzun yıllar
sürebilir. Bunda kamu otoritesinin duyarsızlığı kadar, mücadele verecek insan
sayısının düşük olması, sorunun çözümü için çalışan kişilerin “özel” beklentilerine
hitap edip etmemesi, aktivist olarak bilinci, nihai hedefe ulaşmak konusundaki
iradesi, gücü, kaynakların yeterliliği çok etkilidir.
Hele bizimki gibi "acul" bir toplumda, süreçteki kazanımları görmezden gelmekte ısrarlı, "motivasyon manyağı" gruplarla, sonuç almaya odaklanmakla, sadece sonuca odaklılığı sık sık karıştıran grup üyeleriyle her şey çok daha zor yürüyor.
Yaptığımız kampanyada olduğu gibi, insanlar, temel bir insan hakkı olan “seyahat
özgürlüğü” veya tüm yurttaşlarımızın Anayasal hakkının ihlalini önlemek için mücadele
ettiklerini de düşünebilirler ya da pahalı pasaporta daha “ucuza” sahip olmak
için de. İnsanların sonuca ulaşmak için direnç ve ilgileri farklı olabilir,
burada özellikle pragmatik davrananlara karşı eleştirel ve dışlayıcı bir dil
geliştirmek yerine, proaktif, yaratıcı, uygulanabilir mücadele taktiklerine
zaman ayırmak, herkes için daha yararlı olacaktır.
Kitleleri küstürerek, dışlayarak değil ortak iyi ve faydayı bıkmadan göstererek çalışmak, bir sivil toplum aktivistinin içselleştirmesi gereken temel bir özelliktir. Yapamıyorsanız, hızla oradan ayrılın ve "yakınanlar" kulübüne üyeliğinizi hemen yenileyin:)
Seyahat
özgürlüğü mücadelesi için, çok farklı toplum kesimleri destek verdi ve veriyor.
Özellikle “gezgin” gruplarında, gezmeye “tutku” derecesinde bağlı olduğunu
söyleyen kişiler içinde de kendi gruplarını/hareketlerini sorgulama ve temelde
insan hakları bilinci konusundaki duyarlılıkların çapını gözlemleme şansı da
yarattı, bu kampanya.
Örneğin “pasaport”un harç ve ücretindeki indirimin (Haziran 2010 %50)
kolaylıkla “daha ne olsun” gibi bir sonuca insanları kolaylıkla taşıyabildiği,
“gemisini kurtaran kaptanın” denizi ve diğer gemileri pek umursamadığı ortaya
çıktı. Yani değerlendirme yapmak isterseniz birçok açıdan da eğitici ve oldukça
olumlu etkilere vesile olduğunu da gözlemlemek mümkün, seyahat özgürlüğü
mücadelesinin.
Süreç içinde ektiğiniz tohumların, küçük kampanyalar ve taleplerin kimi zaman kamu otoritesine karşı farklı ve mevzi başarılarını görmek elbette teşvik edici olsa da, birçok insan için "buraya kadar" tepkisine de yol açabiliyor. Hatta "görev tamam" yargısına da...
Ancak bütün bunlar olurken süreç devam ediyor. Ve şunu açıklıkla görüyorsunuz: Hepimizin birbirimizi doldurmak, amiyane deyimiyle "gaz vermek" yerine, daha yapıcı katkılara ihtiyacı var. Örneğin bir medya mensubuna ulaşmak, bir bürokrat veya siyasetçi kanalıyla temel taleplerimizin duyulmasını, "ısrarımızı" dillendirmek gibi... Demokrasinin tam anlamıyla bir ilişki sporu olduğu Türkiye'de bazen "lobiciliklerin" bile sayısız faydaları olabiliyor. Bu satırların yazarı, TBMM'de asla bir araya gelmeyecek farklı parti ve milletvekillerinin 2012-2013 yılında aynı düzlemde farklı birkaç soru önergesinde "seyahat özgürlüğü" konusunda buluşabileceğine bizzat yakından tanıklık etti.
Sevgili
Seyahat Özgürlüğü Gönüllüleri, hayatımızı öncelikle biz adaletli hale
getirebiliriz. Ancak ne istediğinin farkında olanlar, stratejik ve taktik
zekalarını kullanan sivil aktivistler, ağır giden değişimi hızlandırabilirler.
Haklarını istemeyi bilenler, talep edenler, direnenler, temel hak ve özgürlükler söz konusu olduğunda da konformist politikacıları harekete geçirebilirler.
Hiçbir zaman unutmayın, bir insan, bir
kadın, bir Amerikalı Rosa Park bir gün otobüste oturduğu yerden kalkmayı reddetmeseydi, bugün ne Barack
Obama başkan olabilirdi, ne de Güney Afrika’da Mandela!
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder