2 Kasım 2025 Pazar

Sınırların Ötesine Geçmek…

 



 Seyahat özgürlüğü, temelde her yurttaşın yaşadığı ülkenin sınırlarının ötesine geçme hakkını ve küresel iş birliklerine katılabilme kapasitesini ifade ediyor. Ve bu hakkın kullanımı 21. Yüzyılda doğrudan ve daha güçlü bir biçimde vize politikalarıyla yakından ilişkili. Vize uygulamaları, artık daha çok göç, güvenlik, ekonomi ve diplomatik ilişkilerle iç içe geçmiş karmaşık politikalar olarak hepimizin karşısında adeta aşılması güç bir duvara dönüştü.

Donald Trump, başkan seçildikten sonra ABD’nin yeni göç ve vize politikalarıyla tüm dünya için bu duvarın en problemli ve yıkılması güç engelini örüyor. Aslında demokrasisiyle, yeni dünya misyonuyla her zaman bir çekim noktası olan ABD, otoriter eğilimlerin gittikçe güçlendiği birçok dünya ülkesine de kötü örnek oluyor.

Seyahat yasağı ve vize kısıtlamalarını giderek artırıyor. 9 Haziran 2025 itibarıyla ABD, 12 ülkeden (Afganistan, İran, Libya, Somali, Yemen vb.) vatandaşlara farklı düzeylerde yasaklar getirdi. Bu ülkelerden gelenler için yeni başvurular kısıtlanırken, mevcut vizelerle de ilgili birçok ülke için sorunlar artıyor.

2026 Dünya Kupası geliyor; ancak ABD’deki “visa integrity fee” gibi yeni ücretler, turist ve öğrenci vize başvurularını zorlaştırabilir. Başlattığı sosyal medya incelemesi çok kapsamlı. Özellikle J1 vizesi için başvuranların sosyal medya hesaplarına erişim talep etti. Bu birçok ülkede ciddi endişelere yol açtı. ABD’de mevcut öğrenci vizesi sahipleri bile yaz döneminde ülke dışına çıkmaktan çekinir haldeler, çünkü yeniden girişte sorun yaşayabileceklerini düşünüyorlar.

Çin’in Alternatif Vize Politikası

ABD vize kısıtlamalarını sıkılaştırırken, Çin 16 Temmuz 2025 itibarıyla 75 ülke vatandaşlarına vizesiz giriş hakkı tanıyor. Maalesef bu ülkeler arasında Türkiye yok. ABD’nin katı vize politikalarının turizm gelirlerinde yaklaşık 30 milyar dolarlık milyar dolarlık bir düşüşe yol açacağı hesaplanıyor ve uzmanlar bundan en büyük payı Çin’in almasını bekliyorlar.

Bitmeyen Schengen Sorunları

Schengen vize sistemi hâlâ sıkıntılı: randevu alma süreci çok uzun, özellikle Türk vatandaşları için başvuru bekleyişleri “kabullenilemez” düzeye ulaşmış durumda. Bu konuda kısmi iyileştirmeler yapılsa da kriz hala çözülebilmiş değil.

2025 itibarıyla Türk pasaport sahibi vatandaşlar 128 ülkeye vizesiz ya da kapıda vizeyle seyahat edebilecek durumda ancak Schengen ülkeleri hala bu açıdan bir hayal. Avrupa’ya doğru sınırların ötesine geçebilmek için çok yoğun bir evrak ve bürokrasi yığınına gömülmeniz gerekiyor. Ve bütün bunlar randevu alabilseniz bile o vizeyi almanız için yeterli olmayabilir.

AB’nin 2026’nın son çeyreğinde devreye alacağı ETIAS sistemi, vizesiz ülke vatandaşlarını (AB dışında) kapsasa da Türkiye sıradan pasaportla vize muafiyeti olmayan bir ülke olarak bunlara dahil edilmiyor. Dolayısıyla Türk vatandaşları ETIAS başvurusu yapmayacak; ama Schengen’e erişmek için hala vize almak zorunda kalacak. Ayrıca AB’de hayata geçirilecek Giriş–Çıkış Sistemi (EES), vize işlemlerinin dijitalleşmesi açısından bazı kolaylıklar sağlasa da dolaşım haklarında doğrudan bir iyileşme getirmiyor.

Yani 2025 ve sonrasında da Türk vatandaşları için vize başvuru süreçleri hâlâ zorlu ve maliyetli bir deneyim. Yoğun randevu süreleri, eksiksiz evrak yükümlülükleri ve uzun bekleme süreci hem kısa süreli hem uzun süreli planların önünde engel oluşturuyor. Vize serbestisi müzakereleri umut verse de hâlâ tamamlanmamış. Türkiye–AB diyalogları ilerleyebilir, ama günlük kullanıcılar açısından bu geçişin olumlu etkileri daha uzun vadede gözlemlenebilir.

Sınırların Ötesine Geçmek…

Seyahat, bir insanın sadece vizyonunu geliştirmek için değil, ötekine, hayatın her farklı boyutuna açıldığı en önemli özgürlük alanlarından biri.  Köşeye adını veren “vizesiz bir dünya umudu”, bu alanın sınırsız gelişmesi arzusunu taşıyor. Umudumuzu hep koruyacağız.

5. Yıl Kutlu Olsun

5 yıldır NYXmag’de bu köşede sizlerle çok değerli bir yolculuk yapıyoruz. NYXmag’in 5. Yılını kutlarken, bu yolculuğa katılan tüm okurlarıma, dergi için emek veren her yol arkadaşıma, özellikle dergiyi büyük bir özveri ve emekle var eden 3 isme Nurgül Eryıldır Günay’a, Sevil Balaban’a, Burçin Üner’e ayrı ayrı teşekkür etmek istiyorum.

Vizesiz bir dünya umuduyla yazmaya devam…

Birgün mutlaka!

Not: Bu yazı NYXmag kadın ve moda dergisinin 19. sayısında yayımlanmıştır.


Schengen Vize Sorunu Hiç Bitmeyecek mi?

Artık Türkiye’de uzun zamandır seyahatseverler, gezginler için Avrupa Birliği ülkelerine vize almak tam bir işkenceye dönüştü. Hatta vize değil, “vize randevusu” almak bile imkansız düzeyde, aylarca uğraşıyorsunuz, bu randevuların açıklandığı anlarda bilgisayar başında aracı kurumların sitelerinde büyük bir randevu kapma yarışı yaşanıyor. Açıklanan randevuların sınırlılığı birçok kişinin eli boş dönmesine, aylarca öncesinden planlanan seyahatlerin gerçekleştirilememesi ile sonuçlanabiliyor. Bir de mucizevi biçimde vize randevusu alıp, belgelerini hazırlayarak başvurunuzu yapıp, içeriği, gerekçesi belirsiz biçimde reddedilmek de söz konusu: “Seyahatinizin amacı ve verdiğiniz bilgiler inandırıcı değildir.”

Üstelik bir sürü kişisel evrak hazırlamak, bürokratik işlemle uğraşmanın yanında kişi başı 90 euro ve aracı kuruma yaklaşık 1.250 TL ücret ödemek gerekiyor. Yurtdışı seyahat masrafları 4 kişilik bir aile için Türkiye’de çok yüksek. Hele pasaportunuzu da yeni çıkaracaksanız, yurt dışı çıkış harcıyla birlikte yaklaşık 40.000 lira harcama yapmanız gerekebilir. Bunun yanında daha yola çıkmadan vize masraflarının da her seferinde 360 euro ve yaklaşık 5.000 Türk lirasına mal olduğunu da gözden kaçırmamak gerekiyor. Vizeler uzun süreli verilmediği için neredeyse her seferinde bu ücretleri ödemek, hatta tek girişli verilen vizeler nedeniyle bu vize masraflarını defalarca yapmak gerekebiliyor.

Avrupa Birliği (AB), dünyanın farklı bölgelerinden birçok ülkeye Schengen Bölgesi’ne vize muafiyeti sağlarken, Türkiye 1980’li yılların başından beri bu olanaktan faydalanamıyor. Giderek genişleyen bu vize muafiyeti ağına pek çok ülke katılmışken, Türkiye’nin dışarda kalmasının ardında hem teknik hem de çok uzun zamandır siyasi nedenler bulunuyor.

Schengen Bölgesi ve Vize Muafiyeti Uygulamaları * 

AB’nin İrlanda ve Kıbrıs dışındaki tüm üyeleriyle birlikte İsviçre, Norveç, İzlanda ve Liechtenstein’ın dahil olduğu Schengen Bölgesi, toplamda 29 ülkeden oluşuyor. Bu bölgeye 61 ülkenin vatandaşları vizesiz seyahat edebiliyor. Bu ülkeler Kolombiya’dan Yeni Zelanda’ya, Tayvan’dan Birleşik Arap Emirlikleri’ne kadar uzanan geniş bir coğrafyaya yayılmış durumda.

İsrail, Arnavutluk, Kuzey Makedonya, Sırbistan, Ukrayna, Guatemala, Honduras, Malezya ve Solomon Adaları gibi ülkelerin vatandaşları da Schengen vizesinden muaf tutuluyor. AB’nin bu listeyi önümüzdeki dönemde daha da genişletme potansiyeli bulunuyor.

Körfez Ülkeleriyle Vize Görüşmeleri

AB, Körfez İşbirliği Konseyi (GCC) ülkeleriyle vize muafiyeti konusunda 2022 yılından bu yana teknik görüşmeler yürütüyor. GCC; Bahreyn, Birleşik Arap Emirlikleri (BAE), Katar, Kuveyt, Suudi Arabistan ve Umman’dan oluşuyor.

BAE vatandaşlarına vize muafiyeti tanınmış durumda. Suudi Arabistan vatandaşları ise çok girişli ve uzun süreli vizeler kapsamında vize kolaylığından yararlanabiliyor. 2023 yılında Suudi Arabistan’dan yapılan 428 bin 954 başvurudan 398 bin 250’si olumlu sonuçlanırken, ret oranı sadece %6 civarındaydı.

Türkiye’den Vize Başvurularında Yüksek Ret Oranı

2023 Schengen istatistiklerine göre, Türkiye Çin’in ardından, 1 milyon 55 bin 885 ile en fazla Schengen vizesi başvurusu yapılan ikinci ülke oldu. Başvurular sonucunda 612,841 kişiye çok girişli uniform Schengen vizesi verilirken, red oranı ise % 21,7 oldu. Ortalama red oranı 2022’de % 15,7 iken, 6 puan birden yükseldi. Türkiye’den yapılan başvurularda % 36,5 artış görüldü. 

Vize Muafiyeti İçin Türkiye’ye 72 Kriter

AB, vize muafiyetini sadece diplomatik ilişkiler çerçevesinde değil, aynı zamanda bir güvenlik meselesi olarak değerlendiriyor. Vize muafiyeti verilecek ülkelerin karşılaması gereken bazı teknik ve yasal kriterler var. Bu kriterler sadece AB tarafından belirlenmiyor; ilgili ülkeyle yürütülen müzakereler sonucu ortak bir yol haritası oluşturuluyor. Kriterlerin sayısı ülkeye göre değişiyor. Türkiye’ye uygulanan kriter sayısı 72 iken, daha az sayıda kriterle vize muafiyeti elde eden ülkeler de mevcut.

Türkiye ile AB arasında Vize Serbestisi Diyaloğu, 16 Aralık 2013’te başlatıldı. Süreç, tarafların uzlaştığı 72 kriterin yer aldığı bir Vize Serbestisi Yol Haritası temelinde ilerliyordu. Üstelik Türkiye, ilk üç yılda 72 kriterin 65’ini yerine getirdi. Bu ilerleme, Avrupa Komisyonu’nun 4 Mayıs 2016 tarihli raporuyla teyit edildi. 8 Aralık 2018’deki yeni Komisyon raporu ise Türkiye’nin AB ve ICAO standartlarına uygun biyometrik pasaport üretme yükümlülüğünü de karşıladığını duyurdu. Böylece karşılanması gereken kriter sayısı altıya düştü.

Ancak Türkiye’nin AB rotasında değişen dış politikası ve ülkedeki siyasal gelişmeler, yargı süreçlerinde yaşanan hukuksuzluklar ve özellikle Suriye iç savaşının ardından milyonlarca insanın düzensiz göçü sonrası ortaya çıkan yeni potansiyel riskler, bu altı kriterin yerine getirilmesi konusunda ilerleme sağlanmasını önledi.

Türkiye’nin Henüz Karşılamadığı 6 Kriter: 

Terörle Mücadele Türkiye açısından en zorlu kriteri terörle mücadelede AB’nin beklentilerini karşılayacak ve süreç üzerindeki kilidi açacak değişikliklerin yapılması oluşturuyor. Esasa yönelik kapsamlı bir değişiklikten ziyade kriterin teknik olarak karşılanması sonucunu doğuracak formüllerle ilerlenmeye çalışıldı.

Europol Anlaşması Avrupa Polis Teşkilatı (EUROPOL) ile Operasyonel İşbirliği Anlaşması yapılması ve uygulanması Türkiye’nin daha ilk aşamada niyet belirttiği bir unsurdu. Ancak belge imzalanmadı 

Yolsuzlukla Mücadele Karşılanması gereken kriterlerden biri de Avrupa Konseyi bünyesindeki Yolsuzluğa Karşı Devletler Grubu’nun (GRECO) yolsuzlukla mücadele alanındaki önerileri.

Kişisel verilerin korunması AB, Türkiye’de kişisel verilere yönelik yasal düzenlemelerin Avrupa standartlarıyla uyumlu olmadığı görüşünde.

Adli İşbirliği Türkiye’nin Kıbrıs Cumhuriyeti dahil olmak üzere tüm AB ülkeleriyle suç bağlantılı işbirliğine açık olması gerekiyor.

Geri Kabul Anlaşması’nın Tam Uygulanması: Türkiye üzerinden kural dışı şekilde AB ülkelerine geçiş yapan kişilerin geri alınmasına ilişkin Geri Kabul Anlaşması (GKA), şu aşamada tüm unsurlarıyla uygulanmıyor. Türkiye, tümünü uygulamak için önce vize serbestisinin onaylanmasını talep ediyor. 

Peki bu altı kriter karşılansa bile süreç vize muafiyeti ile sonuçlanacak mı?

Kriterlerin tamamlanması elbette sürecin en kritik aşamasını oluşturuyor. Ancak bu durum vize muafiyetinin otomatik olarak hayata geçeceği anlamına gelmiyor. Çünkü sürecin sonunda, tamamen siyasi sayılabilecek aşamalar söz konusu, Avrupa Komisyonu’nun olumlu rapor sunması yetmiyor; Avrupa Parlamentosu ve AB Konseyi’nin de onayı gerekiyor. Yani mesele çok uzun zamandır olduğu gibi yine siyasi bir eşiği atlamak zorunda.

Schengen vizesinin yurttaşlarımızın önünde bir engel oluşturmasını engelleyecek inandırıcı adımlardan hala çok uzaktayız. Sanki vize duvarı nesiller boyu örülecek gibi… 

 *BBCWorldTürkçe Haber sitesindeki haberlerden yararlanılmıştır. (2025)

SPOT: Türkiye ile AB arasında Vize Serbestisi Diyaloğu, 16 Aralık 2013’te başlatıldı. Süreç, tarafların uzlaştığı 72 kriterin yer aldığı bir Vize Serbestisi Yol Haritası temelinde ilerliyordu. Üstelik Türkiye, ilk üç yılda 72 kriterin 65’ini yerine getirdi. Bu ilerleme, Avrupa Komisyonu’nun 4 Mayıs 2016 tarihli raporuyla teyit edildi. 8 Aralık 2018’deki yeni Komisyon raporu ise Türkiye’nin AB ve ICAO standartlarına uygun biyometrik pasaport üretme yükümlülüğünü de karşıladığını duyurdu. Böylece karşılanması gereken kriter sayısı altıya düştü.

Not: Bu yazı NYXmag Kadın ve Moda dergisinin 18. sayısında yayınlanmıştır.

30 Aralık 2024 Pazartesi

Trenle Seyahat Bir Başkadır.

 Tren seyahatini çok severim. Elbette trenleri de.

Çocukluğumda en sevdiğim oyuncaklarım arasındaydı, bütün parçalarıyla, lokomotifi, çeşit çeşit vagonları, istasyonu, makinisti, kondüktörü, makasları, uyarı tabelaları, her şeyiyle…

1980’li yıllarda üniversite hayatım boyunca şehirlerarası seyahatte sürekli kullandığım ulaşım aracı trendi. Aslında birçok insan için özellikle kışları adeta işkence gibi algılanan Ankara Mavi Tren seyahatleri, bir türlü ayar bulamayan ısıtma sistemine, hiç sönmeyen ışıklarına, uzun süreli rötarlarına rağmen, hep karayoluna karşı tercih ettiğim seyahat olmuştur.

Mavi Tren gençlik aşkım!

Ayrıca tren garlarının benim için ayrı bir havası vardır, gar lokantalarının da. Bir kişiye, hatta kente veda etmenin en romantik, edebi mekanı olduğunu düşünmüşümdür. Gar lokantasındaki menü sanki başka hiçbir yerde yoktur, o tazelik, çeşit ve telaşlı keyif. Meseleyi Anna Karenina’nın yaşadığı trajediye, ya da Orient Ekspres’te cinayete kadar getirmeyeceğim merak etmeyin. 😊

Mavi trende birlikte yolculuk etmenin, arkadaşlarla şamatanın güzelliğini, geniş tren koltuğunda bir kitaba gömülüp sabaha karşı dalıp gitmeleri, lokantasında keyifli sohbetleri hiç unutmuyorum. Gündüzleri tren yolunun doyumsuz manzaraları da sizi sizden alır.

Yataklı trenle öğrenciyken seyahat maddi açıdan daha külfetliydi. Ama onu da denememek olmazdı. Pulman koltuklardan, ranzalara dönüşen örtülü kuşetli odalar ile yataklı vagonları da karıştırmayın, tabi hepsinin olanakları ve yeri ayrı. Özel kompartımanın her özel şey gibi ayrı bir zevki ve keyfi var.

Tren yolculuğu keyfi

Tren yolculuğu, yolculuğun keyfini çıkarmak için kendiliğinden çok fazla alternatif sunar. Mesela tren yolunun doğanın benzersiz manzaraları içinde ilerleyen rotası içinde kaybolabilirsiniz. Aynı yol size her defasında keşfedilecek farklı doğal güzellikler sunabilir. Demiryolunun ilerlediği güzergah, bazen durduğunuz istasyonlar daha önce tanık olmadığınız renkli insanlarla sizi karşılaştırabilir, doğanın, gökyüzünün size sunduğu uçsuz bucaksız derinlikte kaybolabilirsiniz. Örneğin bir küçük akarsunun yanında ilerleyen tren yolu her mevsim bambaşka güzelliklerle sizi buluşturabilir.

Tren deyince trenin sireni ve sesinden bahsetmemek olmaz. Benim kuşağımın yetişemediği, ancak filmlerde tanık olduğumuz buharlı trenlerin, lokomotiflerin güzelliği belki ayrı bir yazı konusu. Ama elektrikli trenler bile olsa, raylardan yükselen tren sesi kulağınızda monoton bir ritim ile bazen sizi esir alır. Beni hiç rahatsız etmez. Kendinizi tren sesine bırakır, uykuya dalarsınız.

Trans-Siberian Treni

Uluslararası tren yolculukları da “vizesiz dünya” hayalimizin bir parçası. Bunların içinde en büyük hayallerimden biri olan Moskova’dan Vladivostok’a uzanan Trans-Siberian Treni dünya çapında bilinir. Ve bu rota dünyanın en uzun rotasıdır. Bir hafta sürer. Rusya’nın nefes kesici güzelliğini 9259 kilometre Moskova – Vladivostok treniyle görmek mümkün. Tren, 14 bölge, 90 şehir ve 2 zaman dilimi boyunca ilerler, Moskova’dan Vladivostok’a gitmek tam 144 saat sürer. Başka uluslararası tren seyahatleri de var.

Birden farkettim ki bu yazıyı yazma gerekçem güme gidiyor. Sizlere yeni iki tren seferini duyurmak için bu yazıyı kaleme alacaktım. Hatta seyahat özgürlüğü kısıtlamaları ve ifade özgürlüğü ilişkisini kuran önemli bir Anayasa Mahkemesi kararından da bahsedecektim. Ancak artık yazım çok uzadı, o gelecek sayıya kaldı.

Evet, yeni tren seyahatlerimiz var artık, Nisan ayı ortasında başlıyor.

Ulaştırma Bakanlığı seyahat severlerin ve trenle seyahate tutkunların gözdesi Turistik Doğu Ekspresi’ne alternatif Ankara-Diyarbakır ve Ankara-Tatvan turistik trenlerini işletmeye başladı. Turistik trenler haziran ayının ortalarına kadar sefer yapacak.

Yeni Turistik Trenler

Gerçekten sevindirici bir haber. İşletmeye girecek iki yeni hat olan Ankara-Diyarbakır ve Ankara-Tatvan turistik trenleri sadece seyahat tutkunları için değil bölge için de değerli. Bölge turizmini geliştirirken yurttaşlarımızın Anadolu’nun kültürel ve tarihi değerlerini daha yakından görme imkanı da sunacak.  Ancak seyahatin her bütçeye uygun olduğunu söylemek güç.  İki kişilik yataklı vagon ücretinin 9.000 liradan başladığını da söylemeliyim. Ankara-Tatvan seferi 17 Nisan Çarşamba günü Ankara’dan yola çıkacak. Ankara-Diyarbakır arasındaki turistik hattın ise 19 Nisan Cuma günü Ankara’dan ilk hareketini gerçekleştireceği bildiriliyor.

Bu seyahatleri deneyenler lütfen düşüncelerini, izlenimlerini paylaşsın. Tüm okurlarımıza buradan da duyuralım. Doğu Ekspresi’nde herkesin yaşadığı o büyük keyfi yaşayacak mıyız, bakalım.

O. Suat Özçelebi

Bu yazı NYXmag dergisinde Mayıs 2024 tarihinde yayımlanmıştır.

15 Haziran 2024 Cumartesi

Deli Dumrul Vergisine HAYIR!

Seyahat Özgürlüğü Gönüllüleri Topluluğu olarak #yurtdışınaçıkışharcı'na yapılacak FAHİŞ ZAM ile ilgili KAMUOYUNA AÇIK ÇAĞRI yayınladık.

Lütfen çağrımızı okuyun, paylaşın, birlikte #DelidumrulvergisineHAYIR diyerek bu fahiş zammı durduralım.


diyerek, bu fahiş zammı durduralım!

8 Kasım 2023 Çarşamba

446 Günlük Vize Randevusu

Bazen kendimi sürekli aynı yazıyı yazıyor gibi hissediyorum. Aynı sorunları dile getiriyor, sanki hiç mesafe alamıyoruz duygusu genel olarak vize konusunda çoğumuzda egemen.

Sürekli bu benzeri olaylara tanık oluyor, çözmek için bin bir yol bulmaya çalışıyoruz. Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olmanın böyle büyük bir zorluğu, hatta bedeli var. Dünyada belli ülkelere gitmek istiyorsanız her şeyi aylar aylar öncesinden planlamalısınız. Üstelik o planlarınızı uygulama şansınız gideceğiniz ülkenin konsolosluk yetkililerinin iki dudağı arasında.

Size ne muamelesi yapılacağını bilmiyorsunuz. Bu aralar vize ret gerekçesi başvurunuzun “inandırıcı” bulunmaması çok moda. Neyi inandırıcı bulmadıklarını da bilemiyorsunuz. Pasaportunda en az 5-10 Schengen vizesi bulunan, daha 3-5 ay önce aynı ülkeye defalarca giriş çıkış yapmış her meslekten insanın başına bu gelebiliyor.

Ve ülkemizdeki kamu otoritesi, adeta ayrımcılık seviyesine ulaşmış bu durum için aslında somut bir şey yapmıyor. Avrupa Birliği ülkeleri ile süren müzakerelerde de vize konusu, en üst başlık olmanın ötesine geçemiyor ve çözüm hep başka bir bahara kalıyor. Hele düzensiz göç sonrası ortaya çıkan “Geri Kabul Antlaşması” ve AB üyelik müzakerelerinin ilgili fasıllarındaki tıkanıklıklar, “vize” konusunu çözüm aşamasına taşımamıza hiç yardımcı olmuyor. Bu köşede defalarca bunu ele aldım. Tekrarlayarak sizleri sıkmak istemiyorum.

Yazının başlığına gelince: Evet, Eylül ayında ABD’ye turistik bir seyahat yapmak için ailece başvuruda bulunduk ve bize 446 gün sonraya vize görüşme randevusu verdiler. Çocukların ara tatilinde, Nisan 2024’te gitmeyi planlıyorduk, hepimiz için büyük sürpriz oldu. Benim ve eşimin daha önceden 10 yıllık vize almış olmamıza, tüm sosyal medya hesaplarımıza kadar sayfalarca soru formları doldurup hakkımızdaki her şeyi formlarla başvuru sitesi üzerinden ABD konsolosluğu vize bölümüne bildirmemize rağmen: 446 gün sonraya Aralık 2024’e randevu aldık.

Sayın konsolosa/elçiye bir mektup yazmayı planlıyorum, konsolosluk sitelerinde olası geç randevu uyarısını yapıyor, ancak 1 yıl sonrasına nasıl bir gezi planlaması yapılabilir ve bunun gerekçesi nedir öğrenmeye çalışacağım. Sizlere de yazarım. Daha bir yıl var. 😊

Sizin neyi planladığınızın değil, konsoloslukların sizin için ne planladığının yine daha önemli olduğu zamanlardayız. BU yakın bir zamanda değişmeyecek gibi.

Sadece 114 ülkeye vizesiz gidiyoruz.

Seyahat özgürlüğü çok uzun zamandır dünyada belli ülkelerin yurttaşları için bir temel insan hakkı durumunda. Örneğin bir Singapurlu 192 ülkeye vizesiz gidebiliyor.* Alman, İtalyan veya İspanyol vatandaşları için vizesiz ülke sayısı 190. Biz AB ülkeleri ve ABD’ye vizesiz girme şansını 1980 yılından beri elde edemedik. Vizesiz gidebildiğimiz ülke sayısı Temmuz (2023) ayı itibarıyla sadece 114 ülkeye ulaşmış durumda.

En altta yer alan Afganistan, Irak ve Suriye’nin (Bu ülkelerden ikisinin komşumuz olduğu, milyonlarca düzensiz göçmenin ülkemizde yaşadığı ve sayılarının her geçen gün arttığı gerçeğini de unutmadan) vizesiz seyahat edebildiği ülke sayısı sadece 27 ve en üstte yer alan Singapur ile aralarında 165 ülke fark var. Bu duruma bakınca sevinmek gerek belki de.

Dünya hala birçok ülke yurttaşı için çok büyük, yönetimleri demokrasi, temel insan hakları ve hukuk devleti standartlarını yükseltmediği, buna dayalı olarak ekonomisini düzeltmediği sürece de “büyük/erişilmez” kalmayı sürdürecek.

Schengen Vizesi ve Yurttaşlık Onuru

 Türkiye, 12 Eylül 1980 Askeri Darbesi’nden bu yana, bir devlet politikası olarak “kendi talebiyle” başlayan Avrupa Birliği (AB) ile vize sorununu yurttaşları için içinden çıkılmaz bir probleme dönüştürdü. Üstelik bu konuda ilk adımları da maalesef Türkiye attı. Ve o tarihlerden bu yana 40 yılı aşkın bir süredir T.C. yurttaşları için vize sorunu (daha sonra Schengen) katlanarak büyüdü. Katlanması için de her iki taraf hükümetleri Türkiye Cumhuriyeti yurttaşlarının seyahat özgürlüğünü hiçe sayan bir tutum içine girdiler. Keyfi karar ve uygulamalar, ağır bürokratik engeller, yığınla istenen evraklarla bugün kimi AB ülkelerinin konsolosluklarında yüzde 70’lere ulaşan vize retlerine kadar vardı.

Son yıllarda AB, Türkiye’yi Geri Kabul Antlaşması ile de adeta bir düzensiz göçmen “hendeği”ne dönüştürdü. Ve vize, temel bir insan hakkını uzun zamandır kullanamayan T.C. vatandaşları için şimdi
düzensiz göç de bahane edilerek daha büyük ve aşılması bireysel olarak imkansız bir gerçekliğe dönüştü. Temel bir insan hakkı olarak seyahat özgürlüğü artık yurttaşlarının büyük çoğunluğu için yurt dışına çıkarken keyfi olarak engellenebilecek, askıda bir hak hükmünde.

Bu temel ve Anayasal hakkın askıya alınması aslında Türkiye Cumhuriyeti yurttaşlarının onuruna da vize konması anlamına geliyor. Her vize başvurusunda yurttaşlarımız adeta potansiyel suçlu, bir suç
örgütü üyesi ya da sığınmacı, gittiği ülkede kamu düzenini bozabilecek bir kişiymiş gibi muamele görüyor.

Daha önce defalarca kez aldığı vizeler için, hiç almamış gibi her seferinde kendini tekrar ispat etmek zorunda bırakılan yurttaşlarımız, kendisi için çok hayati konularda eğitim, iş bağlantıları, sağlık sorunlarında bile “gerekçesiz”, muğlak ifadelerle ret alabiliyor. Yani daha önce defalarca geçtiğiniz sınavlarda hep aynı sorularla ama karşı tarafın sürekli, keyfi biçimde değiştirdiği hiç bilemeyeceğiniz yeni yanıtlara ulaşamadan kalıyorsunuz.

Süreç artık sadece maddi değil, manevi olarak da zarar veriyor. Yurttaşlarımızın onuru kırılıyor. Öyle ki bir süredir birçok elçilik itiraz sürelerini de 3-6 ay gibi daha ileri tarihlere erteleyebiliyor. Yani yüzde 70’lere ulaşmış red gerekçelerinin haksız, yanlış olduğunu bile iddia edemiyorsunuz.

Artık bununla bir yurttaş olarak mücadele etme şansımız yok. Devletin, siyaset kurumunun ve her
düzeyde başta dışişleri bürokrasimiz olmak üzere yurttaşlarının gördüğü bu onur kırıcı durumu, hiçbir
konuda pazarlık konusu yapmadan kesin bir biçimde çözmesi gerekiyor.

Dünyaya açık, rekabet şansı yüksek, eğitimli, girişimci yurttaşlarımızın, siyasal, sosyal, bilimsel,
kültürel ve diğer birçok alanda dünya ile entegre olabilmesini istiyorsak dünyanın her ülkesine
seyahat edebilmelerini sağlamak zorundayız. Bu 21. Yüzyıl, ikinci yüzyıl vizyonuna sahip her hükümetin, siyasetçinin birincil görevidir. Vardığımız şu nokta Türkiye’nin ulusal çıkarlarını da tehdit edecek bir düzeydedir. Türkiye, başta Batı ülkeleri olmak üzere yurttaşlarının dünya ülkeleriyle entegrasyonunun
önüne örülen vize duvarını aşamamaktadır.

Önce bu sorunun vardığı boyutun farkedilmesi, kavranması gerekiyor. Bunu yapacak olan TBMM’de
de gündeme getirecek olan muhalefet veya iktidardan olsun, milletvekilleri, hükümet üyeleridir. Kendi
diplomatik ve yeşil pasaportları ile sorunun kıyısında durmadan, yeşil pasaport kapsamını genişleterek sorunu aslında daha da çözülmez bir hale getirmeye çalışmadan, her yurttaşın özellikle Schengen bölgesindeki her ülkeyle tek tek bu sorununu, keyfiyeti aşacak biçimde bir sonuca bağlayacak bir politika oluşturulmalıdır.

Bunun zemini uzun zaman işlemiş olan AB’ye uyum yasalarıdır. Birçoğu açılan fasıllar gibi, yine Schengen vize sistemine Türkiye’nin entegrasyonunu önceleyen bir gündem oluşturulmalıdır. Örneğin daha önce defalarca vize almış, ortak sistem tarafından tanınan kişilerin aynı belgeleri her seferinde defalarca
vermeleri ya da vize sürelerinin sadece başvurulan seyahati kapsayacak biçimde kısa süreli olmasının
önüne geçilmelidir. En az 5 ve 10 yıllık vizeler verilmelidir. Sadece bu konuda atılabilecek bir adım bile daha önce vize almış mily onlarca kişi açısından yaşanan sorunları büyük bir oranda çözecektir.

Uzun yıllardır Türkiye’de seyahat özgürlüğü konusunda mücadele ediyoruz. Seyahat Özgürlüğü Gönüllüleri sosyal medyada örgütlü bir inisiyatif, özellikle pasaport, vize, turizm kısıtlamaları, sorunları, taksi, toplu ulaşım dahil bireysel ya da kitlesel tüm seyahat konu ve başlıklarında belli bir duyarlılığı, ilgiyi, sorun yaşayanlarla dayanışma içinde çözüyoruz.
Özellikle AB ile oluşan vize sorunları her geçen gün, aynı pasaport ücretleri gibi daha kötüye gidiyor. Buna sadece bireysel olarak değil, tüm sivil toplum örgütleri ile birlikte dur demek, kamu otoritesini “vize sorununa” karşı harekete geçirmek, uzun yıllardır büyük bir diplomatik başarısızlık öyküsüne de dönüşmüş bu duruma bir son vermek zorundayız.

AB ile yakınlaşma, çok uzun zamandır mesafeli durdurduğu Batı İttifakı’yla daha sıcak ilişkilere Türkiye’nin yeniden geri dönmesi gibi politik tercihler gündemde. Bu geçici bir süreç ya da pragmatik bir tercih gibi görünse de artık kritik bir aşamaya gelmiş vize ve vize serbestisi konusunu ele alınmasını, tüm tarafların, kamuoyunun öncelikli meselelerinden bir haline getirmemiz gerekli. Geleceğimizi ipotek altına alan devasa düzensiz göç, sığınmacı sorunumuz ve Geri Kabul Antlaşması’nın toksik etkilerine rağmen başka çaremiz yok.

Yeni bir yol haritası ya da daha önce başlamış ancak kadük kalmış birçok ileri adımın (fasılın), AB ile aramızda hiçbir gri alan bırakmadan, tıkanılan her konuda net tanım ve koşullarla yeniden canlandırılmasına, vize konusunda hızlı, pratik çözümlere ihtiyacımız var.

Türkiye, yurttaşlarının konsolosluk ve vize bürolarının önünde her gün kırılan onurlarını korumak ve meseleye artık insan ve yurttaş odaklı bakmak zorunda. Mesele artık bir vize meselesi değil, kırılan yurttaşlık onuru meselesine dönüşmüştür.

(NYXmag dergisinde yayınlanmıştır. / 02.08.2023)

Seyahat Özgürlüğü Ağır Hasarlı

 Her yıl sonuna doğru bir seyahat özgürlüğü bilançosu hazırlıyorum. 2022 tüm yurttaşlarımız için seyahat özgürlüğü açısından oldukça ağır hasarlı bir yıl oldu. Temel sorunlarımız, özellikle maddi boyutta katlanarak artıyor. Türkiye’de insanlar hala dünyada birçok ülkede eşi benzeri olmayan seyahat özgürlüğü sorunlarıyla karşı karşıya. Anayasal ve temel bir insan hakkı olan “seyahat özgürlüğü” konusunda 2022 yılında da Türkiye’de ciddi bir gerileme yaşandı.

Başlık, başlık bazı konuları ele aldığımız zaman manzaranın hiç de iç açıcı olmadığını görebiliriz:

Yurtdışı Çıkış Harcı

Dünyada sadece özel yasasıyla birlikte Türkiye’de olan bir uygulama. (Başka ülkelerde turistler dahil özellikle uçak biletlerine giydirilerek herkese uygulanan benzer çıkış harçlarından farklı bir uygulama)

7 yaş üzerinde olan bazı istisnalar dışında tüm yurttaşlarımızın yurt dışına çıkarken ödedikleri bir harçtır. 15 lira idi, 50 liraya çıkarılmıştı. 2022 yılında Cumhurbaşkanının 150 liraya kadar artırma yetkisini kullandı ve Mart ayından beri 150 lira olarak uygulanıyor. 2023 yılında 300 lira olacağı belirtiliyor.

Pasaport

T.C. pasaportu Dünyanın en pahalı pasaportu ünvanını döviz kurundaki oynamalar nedeniyle Avustralya pasaportuna devretmişti. Şu anda da dünyada 2. En pahalı pasaport. Ancak asgari ücret karşılaştırması ile birlikte ele aldığımız zaman dünyanın açık ara en pahalı pasaportu ünvanını koruyor. 10 yıllık pasaport tam 1.703,30 TL. Ancak yeniden değerleme oranı 2023 için yüzde 122,9 olarak açıklandığı için bu rakamın 3.700 liranın üzerine çıkması bekleniyor.

Pasaportumuz dünyada eşi benzeri olmayan özelliklerini de koruyor:

Her yıl otomatik olarak zamlanan dünyanın tek pasaportu. Özel yasa gereği her yıl ekim ayında yeniden değerleme oranında zamlanıyor.

Pasaportlarımız Darphane’de basılıyor ve maliyeti geçen yıl maliyetinin 150 katı ücret ödüyorduk. 2018 yılından beri Darphane maliyetleri yayınlamadığı için yine yaklaşık bir rakamla 100 katı ücret ödediğimizi söylemek mümkün.

24 yaşın altındaki öğrenciler sadece defter ücreti ödeyerek,  225 liraya pasaport sahibi olabiliyorlar. Ancak öğrenci olmayan tüm çocuklarınız için 5 yıllık pasaporta 10 yıllık pasaport ücreti ödemek zorundasınız. Önümüzdeki yıl bu ücretin yaklaşık 500 lira olması bekleniyor.

Dünyanın birçok ülkesinde yaşlılar için (+65 yaş) pasaport ücretleri indirimli, Türkiye’de 2022 yılında bu konuda da bir gelişme yaşanmadı.

Çipli pasaporta geçildikten sonra pasaport sayfa sayısı 64 olarak korunmuştu, fakat son 2 yıldır pasaportların sayfa sayısı yarıya yakın düşürüldü. Artık 38 sayfa. Yani daha hızlı dolacak ve tekrar ücret ödemek zorunda kalacağız. Pasaportların sayfa sayılarında yeni pasaport tasarımları yapılırken de bir değişikliğe gidilmedi.

Yeşil Pasaport Ayrımcılığı

Dünyada 3 çeşit Türkiye’de 4 çeşit pasaport var. 4. pasaportun adı Hususi (Yeşil) pasaport, devletin bürokratları ve ailelerine vize ve harç için sağladığı bir imtiyaz. Ancak yaklaşık 1,5 milyon kişinin kullandığı bu imtiyaz yurttaşlar arasında ayrımcılık yaptığı için Anayasa’nın kanun önünde  eşitlik ilkesine açık bir şekilde aykırıydı. Şimdi bu ayrıcalık artırıldı, belli ihracat koşullarını yerine getiren şirketlere, iş adamlarına ve son olarak belli bir süre görev yapmış avukatlara da veriliyor.

Sayıları gittikçe artan ve sadece 225 lira defter ücreti ödeyen, harç ödemeyen yeşil pasaportlular açık bir eşitsizliğe imza atıyorlar.

Daha önceki yıllar ortaya çıkan gri pasaport skandalları nedeniyle “yeşil pasaport” için de bazı kısıtlamalar getirilmesinden söz ediliyor. Türkiye’de altı belediyenin kamu görevlisi olmayan kişiler adına hizmet(gri) pasaportu çıkarmasını sağlayarak bu kişilerin yurt dışına iltica etmesi sağlandı. Bu tür pasaportlarla, birkaç bin Türk vatandaşının kamu görevlisi kılığında yurt dışına çıktığı ve geri dönmediği tahmin ediliyor. Maalesef mahkemelerde olan davalar henüz sonuçlanmadı ve gri pasaport hilekarlıkları nedeniyle verilen kararlar son olarak Yargıtay aşamasına taşındı.

Vize Sorunları

Avrupa Birliği (AB) haksız vize uygulamalarını ve yüksek vize harçlarını sürdürüyor. Konsolosluklara yapılan vize başvuruları sonucu daha önce yüzde 12 civarında olan vize retleri, yüzde 30 düzeyine ulaştı. Yurttaşlarımızın vize şikayetleri yüzde 700 arttı.

Giriş kapılarında ve konsolosluklardaki kötü muamele ve keyfi vize vermeme tutumunda belli bir iyileşme olsa da maalesef bu uygulamalar da sürüyor. Hala vize işlemlerinde defalarca vize almış kişiler için bile gereksiz bir bürokrasi ve evrak yığını ile insanlar adeta bezdirilmeye, caydırılmaya çalışılıyor. Daha önce defalarca Schengen vizesi almış, her türlü koşulu yerine getiren toplumun her kesiminden yurttaş vize retleriyle karşılaşıyor.

Geri Kabul Antlaşması ve ardından yürürlüğe gireceği belirtilen “vize muafiyeti” hala bir hayal olarak duruyor. Schengen vize ücreti 2020 yılında Avrupa Komisyonu tarafından 80 euroya çıkarıldı. Ayrıca vize işlemlerini yapan büroların ücretleri 60 euro’ya kadar çıkıyor. Temel bir insan hakkı olan seyahat özgürlüğü, Ankara antlaşmasıyla tanınmış ve işletilmeyen “Vizesiz Avrupa” hedefleri, bugün AB için Türkiye ile siyasi bir pazarlık konusuna indirgenmiş durumda.

Pandemi nedeniyle vize aldığı halde bunları kullanamayan kişilerin vize ücretlerinin iadesi ya da aynı sürelerle yeni vizeler verilerek bu haklarının güncellenmesi ile ilgili de hiçbir şey yapılmadı. Vizeler yandığı ile kaldı.

Eylül 2022 tarihinde AKPM’de Türkiye’nin hazırladığı vize retleriyle ilgili rapor ve buna bağlı karar tasarısı, AKPM Genel Kurul oturumunda tartışılarak oy çokluğuyla kabul edildi.

Bağlayıcı niteliği olmayan kararda, Schengen’e taraf devletlere uyarı yapılarak, siyasi gerekçeler de dahil AB’nin Schengen Bilgi Sistemi’nin “kötüye kullanmaması” gerektiği uyarısı yapıldı.

Seyahat Özgürlüğü konusunda hala mesafe alınması gereken çok fazla sorun var. Ancak bu konunun yurt içi ve dışındaki muhatapları yeterli ilgi ve duyarlılığı göstermiyorlar. 2023 yılı da seyahat özgürlüğü için mücadele edeceğimiz bir yıl olacak.

2 Eylül 2022 Cuma

Bitmeyen Çile; Schengen Vizesi Almak…

 Vizesiz Avrupa’yı düşlerken, Schengen vizesi almak bile Türk vatandaşları için ciddi düzeyde zorlaştı. AB yetkilileri, vize engeli dile getirildiğinde, vize verme istatistiklerini önümüze koyar, başvuruları %95 oranında karşıladıklarını, reddedilenlerin istisna olduğunu söylerlerdi.

Ancak artık istisna değil 2014 yılında yüzde 4 olan Schengen retleri yüzde 300 arttı, yüzde 12,7’y e geldi. Bu konuda oran gittikçe artmaya devam ediyor. Bunun üzerine Türkiye hızla durumu Avrupa Birliği’ne yansıtmaya karar verdi. Yaşanan vize sorunlarına ilişkin hazırladığı raporu, Temmuz ayında Avrupa Konseyi Parlamenterler Meclisi’ne sundu.

Hemen her yaş ve meslek grubundan yurttaşlarımız çok uzun zamandır, hem ücret hem de büyük bir bürokr asi ile boğuşuyorlar. Her ülke aynı vizeyi vermesine rağmen farklı belgeler isteyebiliyor. Çoğu anlamsız olabildiği gibi sunulan bilgilerin kullanımı insan haklarını, özel ve aile hayatına saygı hakkını, seyahat özgürlüğü hakkını ihlal edebilecek düzeyde olabiliyor.

Bu çerçevede kaygılarını bir rapor haline getiren Türkiye, Temmuz ayının ilk haftasında Avrupa Konseyi Parlamenterler Meclisi’ne, (AKPM) “Schengen Bilgi Sisteminin Avrupa Konseyi Üye Devletleri Tarafından Siyasi Güdümlü Bir Yaptırım Olarak Kötüye Kullanılması” raporunu sundu. Görüşmeleri bu ay Strazburg’da yapıldı. Türkiye’nin sunduğu rapor, komisyonda kabul edildi.

Raporun doğrudan bir yaptırımı olmasa da şöyle önemli bir yanı var: Genel Kurul’a sunularak üye ülkeler için tavsiye kararı niteliği kazanacak.

Türkiye’nin Schengen ülkelerinden vize sorunları ile ilgili saptama ve talepleri:
• İstenen bilgilerde ortak bir standart saptanmalı,
• Sistemdeki bilgilerin kullanımı yurttaşlarımızın insan hakları, özel ve aile hayatına saygı kapsamında olmalı,
• Schengen Bilgi Sistemi’ne girilen verilerin kontrol edilmesi, bu bilgilerin birey aleyhine siyasi saikle kullanılmaması,
• Şeffaflık ve yeterli izleme-doğrulama mekanizmalarının uygulanması,
• Kültürel, sosyal ve bilimsel faaliyetlere katılmayı engelleyen uygulamaların durdurulması,
• İş insanlarının ve ticari faaliyette bulunmak isteyenlerin de ulaşım ve konaklama sunduğu halde sorun yaşaması engellenmeli,
• Gereksiz ve çok fazla belge talep edilmemeli,
• Vize ücretlerinin yüksekliğine son verilmeli,
• Tek girişli ve kısa süreli vize basılmamalı,
• Vize gitme amacı ortadan kalktıktan sonra basılmayacak şekilde tarihlere özen gösterilmeli, yüz yüze başvuru zorunluluğu çok gerekmedikçe talep edilmemeli.

Seyahat özgürlüğünün temel bir insan hakkı olduğunu, İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi’nin 13’üncü maddesinde yer aldığını sıklıkla vurguluyoruz. Dünyanın, ülkemizin ve özellikle Avrupa’nın büyük göç ve mülteci sorunlarıyla boğuştuğu, vize konusunda özgürlükçü adımlar atılmasının neredeyse imkansız olduğu bir dönemdeyiz. Düzensiz göç, bütün ülkeler için ciddi sosyal, siyasi ve güvenlik sorunları başta olmak üzere birçok başlıkta önemli potansiyel tehdit ve sorunlar barındırıyor.

Ancak Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarına AB’nin uzun yıllardır söz verdiği vize kolaylıkları, hatta “Vizesiz Avrupa” sözü hep çeşitli siyasal gerekçelerle ya pazarlık konusu yapıldı ya da yok sayıldı. Artık vizenin bile insani olmayan adeta caydırmak için işkenceye dönüşen koşullarla verilmesi ne insan haklarına ne uluslararası hukuka, ne de birlikte imzaladığımız “AB üyelik süreci”ne dayalı anlaşmalara uygundur. Mutlaka düzeltilmesi gerekmektedir.

Artık sosyal medyada uçağına bir gün kala veya seyahat tarihinden bir hafta sonra onaylanan, akademisyen, iş insanı, eğitim veya turizm amaçlı seyahat eden tüm yurttaşlarımızın artan şikayet ve sorunlarına bir son verilmesi gerekiyor.

Türkiye’nin AKPM’ne sunduğu raporun bir an önce değerlendirilmesi ve haklı taleplerinin karşılanmasının takipçisi olacağız. Seyahat Özgürlüğü Gönüllüleri olarak bu konuda süreci yakından izleyeceğiz, sosyal medya hesaplarımızdan da sizlere duyuracağız.

*Hürriyet Gazetesi, Nuray Babacan’ın haberinden (05.Temmuz.2022) yararlanılmıştır.

NYXmag Dergisi 9. sayısında yayımlanmıştır. (09-08-2022)

Dinmeyen Göç Dalgası ve Türkiye

 Son yıllarda özellikle pandemi nedeniyle tüm dünyada büyük seyahat sınırlamaları yaşadık. Ancak sadece pandemi değil savaşların yol açtığı büyük mülteci akınları başta Türkiye olmak üzere birçok ülkeyi yoğun bir biçimde etkiliyor. En son Rusya’nın Ukrayna’yı işgali, milyonlarca Ukraynalı’nın başta Polonya olmak üzere komşu ülkelere kaçmasına, göçüne yol açtı.

Türkiye bu konuda o kadar uzmanlaştı ki, Ukraynalılarla ilgili neler yapabileceği konusunda Polonya Türkiye ile yakın danışma ve görüşme sürecini başlattı. Bu yazıda Türkiye’deki göç dalgasının durumunu en güncel verilerle ortaya koyarak hem resmi netleştirmek, hem de bir takım spekülasyonları önlemek istiyorum.

 Türkiye, sınırları içinde ve dışında olmak üzere 9 milyonun üzerinde göçmen, sığınmacı, mülteci veya “geçici koruma statüsündeki kişi” gibi çeşitli adlarla tanımlanan insanlara yardım eli uzatıyor. Mesele sadece Suriyeliler değil, Afganistan, Pakistan, Bangladeş ya da bazı Türki Cumhuriyetler olmak üzere çok sayıda ülkeden düzensiz göçmen de barındırıyor. Yani iç savaş nedeniyle sadece Türkiye’ye gelenler değil bir de Suriye’de mevcut rejimden kaçan ama orada güvenli bölgelerde kalan, yardım ettiği milyonlarca Suriyeli bulunuyor.

Bunların dışında büyük çoğunluğu Suriyeli olmak üzere 5 milyonu aşan sayıda kişi de Türkiye’de yaşıyor. Şunu vurgulamak abartı olmayacaktır: Türkiye dünya tarihinde örneği pek bulunmayan ve kısa bir sürede maruz kalınan en büyük göç hareketlerine ev sahipliği yapıyor. Türkiye gibi dinmeyen, bu kadar büyük bir göç dalgası altında olan başka bir ülke dünyada yok.

Hem Mülteciler Derneği hem de Göç İdaresi Başkanlığı’ndan bu manzarayı ortaya koyan istatistiklere ulaşmak mümkün. Yazıda tamamen resmi ve en güncel verilerden yararlandım.*

Suriyeliler büyük oranda Türkiye’nin hemen her yerine dağılmış durumda. Geçici Barınma Merkezleri’nde yaşayan Suriyelilerin sayısı sadece 51 bin kişi. Suriyelilerin sadece %1,3’ü kamplarda yaşıyor.

Suriyelilerin En Yoğun Olduğu Şehirler

En çok Suriyeli barındıran şehir 538 bin 968 kişi ile İstanbul. İstanbul’u 461 bin 817 kişi ile Gaziantep, 433 bin 182 kişi ile Hatay takip ediyor. Suriyelilerin yerli nüfusa oranla en yoğun olduğu şehir ise %42,3 ile Kilis. Kilis’te 145 bin 826 Türk Vatandaşı ile kayıt altına alınmış 106 bin 925 Suriyeli bulunuyor. Suriyeli yoğunluğunda Kilis’i %20,6 oran ile Hatay takip ediyor. Türkiye’de Suriyelilerin olmadığı bir şehir bulunmuyor.

Suriyelilerin en az olduğu şehir 52 kişi ile Tunceli. Onu Bayburt, Artvin takip ediyor. Suriyelilerin Türk nüfusuna oranla yoğunluğunun en az olduğu şehir ise %0,04 oran ile Artvin.

Geçici koruma altına alınan kayıtlı Suriyelilerin Türk nüfusuna oranı ise ülke genelinde %4,24. TÜİK tarafından Türkiye’nin nüfusu son olarak 84 milyon 680 bin 273 olarak açıklandı. (31 Aralık 2021 tarihine göre) İçişleri Bakanı Süleyman Soylu 31 Aralık 2021 tarihi itibarıyla toplam 193 bin 293 Suriyeli’nin Türk Vatandaşı olduğunu açıkladı. Bu kişilerin 84 bin 152’si 18 yaşın altında. Türkiye’de doğan Suriyeli bebek sayısının da 500 bini geçtiği belirtiliyor.

Ülkesine Dönen Suriyeli Sayısı

4 Şubat 2022 tarihinde İçişleri Bakanlığı Sözcüsü İsmail Çataklı tarafından yapılan açıklamada ülkesine dönen Suriyeli sayısının 484 bin 400 olduğu açıklandı. Bu sayı 6 Aralık 2020 tarihinde ise 419 bin 40 olarak açıklanmıştı.

Okullardaki Suriyeli Öğrenci Sayısı

Milli Eğitim Bakanlığı tarafından Haziran 2021’de yapılan açıklamada 2021-2022 Eğitim-Öğretim döneminde üniversitelerde okuyan Suriyeli öğrenci sayısının 48 bin 192 olduğu belirtilmiştir. Anaokulunda 35 bin 707, ilkokulda 442 bin 817, ortaokulda 348 bin 638 ve lisede 110 bin 976 öğrencinin eğitim gördüğünü açıklanmıştır. Toplamda 771 bin 428 çocuk eğitim hayatına devam etmektedir. Eğitim çağında olup okula gitmeyen 432 bin 956 çocuk bulunmaktadır.

Çalışan Şirket Kuran Suriyeli Sayısı

Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı tarafından Mart 2019’da yapılan açıklamada Türkiye’de çalışma izni verilen Suriyeli sayısının 31 bin 185 kişi olduğu belirtildi. Ticaret Bakanlığı Şubat 2019 tarihinde en az bir ortağı Suriye uyruklu olan şirket sayısını 15 bin 159 olarak açıkladı.

Türkiye’deki Kayıtlı Yabancı Uyruklu Kişi Sayısı

31 Aralık 2021 tarihinde TÜİK tarafından geçerli bir adres beyanında bulunan ikamet ya da ikamet izni yerine geçen kimlik belgesine sahip kişilerle, çalışma iznine sahip olan kişilerin sayısının toplamının 1 milyon 792 bin 36 olduğu açıklandı. Bu sayıya kurs, turizm, bilimsel araştırma vb. nedenlerle 3 aydan kısa süreli vize veya ikamet iznine sahip yabancılar ile geçici koruma statüsüyle ülkede bulunan Suriyeliler dâhil değildir.

Özellikle Suriyelilerin ülkemizin birçok iline dağılmış olması, birçok kentte kendilerine özel gettolar yarattı. O kadar ki bazı illerde bu durum çok ciddi sosyal tepkilere hatta ırkçı saldırılara yol açabiliyor. İktidarın bu konudaki zikzaklı politikası, insanlarda bu durumlarla ilgili ciddi kuşkular yaratıyor.

Örneğin daha önce Suriyelilerin büyük kısmını ülkelerine geri göndermekten bahseden Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, şimdi “Ensar” kavramını öne çıkararak özellikle Suriyelilerin Türkiye’de kalacaklarını söylemeye başladı. Bunun toplumda yarattığı, yaratacağı infial, tepki ve olumsuzlukları henüz kestirmek kolay değil, bu konuda bilimsel araştırmalara ciddi ihtiyaç var.

Ancak son zamanlarda dayatılan gündem, yapay gündem, ekonomik sorunların üstünü örtmek için uydurulmuş gündem diyerek “düzensiz göç” ile ülkemize yığılmış milyonlarca sığınmacıya karşı gösterilen tepkileri küçümseyen bir yaklaşım da belirdi.

Bu sorun en az ekonomik sorunlar kadar yakıcı ve sosyal patlama riski olan bir niteliğe bürünmüş durumda. İktidarın “bunları göndermeyeceğiz” söylemine karşı “hepsini göndereceğiz” popülist söylemi, bir çareyi değil insanlara duymak istediklerini söylemenin dışında somut bir çözüm içermiyor.

Şu anda Türkiye’de her türlü istismara açık ve yumuşak karnına dönüşen düzensiz göç, katlanarak artıyor. Hükümetin sınırlarımızı korumak bir yana, düzensiz ve sürekli göçü destekler tutumu, sınırları Suriyeli ve Afganlardan sonra en son Pakistanlılara da açtığı kaygısı azımsanmayacak bir kitlede infiale yol açmış durumda.

AB’nin adeta göçmen konsolidasyon merkezine dönüştük. Milyonlarca göçmeni barındırmaya başlayan Türkiye’nin, kendi sosyal, siyasal ve ekonomik tüm dengelerini sarsan, yakın gelecekte büyük bir deprem etkisine bürünecek bu devasa soruna karşı hiçbir hazırlık yapmadığı duygusu herkeste hakim. Bunu siyasal ranta dönüştürmeye çalışan bazı siyasi partiler, şimdilik marjinal görünen siyasal örgütlenmelerin, sorunun çözümünden çok, daha da çetrefil bir hale gelmesine yol açmaları da mümkün görünüyor.

6’lı muhalefet masası, en az ekonomik çözüm çerçevesi kadar “düzensiz göç” konusunda da toplumu tatmin edecek, sakinleştirecek, Avrupa Birliği’ni ve Geri Kabul Antlaşması’nı da kapsayan net bir çözüm önerisi ortaya koymak zorundadır. Yaşananlar ekonomik sorunları örtmek için uydurulmuş bir algı yönetimi, gündem değil! Yoksa bazı marjinal partiler, anketlere şu anda yansımasa da muhalefetin de kendi oy tabanlarında ciddi eksiltmelere yol açabilecek uçuk söylem ve vaatlerle mevcut siyasal dengeleri de sarsabilir, seçim sonuçlarını etkileyebilirler.

İçin için yanan, büyüme riski barındıran bu soruna, birileri farklı niyetlerle zaman zaman benzin döküyor. Ülkenin neresinde nasıl alevleneceğini bilemediğimiz, içinde İŞİD’lisi dahil onbinlerce tutuşmaya, patlamaya hazır saatli bombayla yaşadığımız duygusuna, hem iktidar hem de muhalefet bir yanıt oluşturmak zorundadır.

Ve elbette asıl adres, sorunu ısrarla içinden çıkılmaz bir boyuta taşıyanlar olamaz. Yukardaki grafiklerle ortaya koyduğum bazı illerde bu araştırmaları yapmak, bir takım sosyal patlamalar öncesinde risk analizi yapılabilmesini sağlayacaktır. Uluslararası göç ve göçmenler gibi temel sosyal konularda, risk analizi ve yönetimi yapmayan bir ülke, ortaya yeni krizlerin, büyük maddi ve manevi maliyetlerin çıkmasını engelleyemez.

*Yazıda Göç İdaresi Başkanlığı ve Mülteciler Derneği istatistikleri ve grafikleri kullanılmıştır.

NYXmag dergisi 8. sayısında yayımlanmıştır. (18.04.2022)