En pahalı pasaport ücreti hala Türkiye'de. Dünya ortalaması 60 dolar düzeyinde bulunuyor. Türkiye'de 4-10 yıllık biyometrik pasaport ücreti yaklaşık 200 dolara inse de hala çok yüksek. Her yıl pasaportlara OTOMATİK ZAM geliyor. Bu durum Anayasamızın 23. maddesinde tanımlanan "seyahat hürriyeti"nin açıkça ihlalidir. DÜNYANIN EN PAHALI PASAPORTLARINI KULLANMAK, DELİ DUMRUL HARÇLARINI ÖDEMEK VE AYRIMCILIĞA UĞRAMAK İSTEMİYORUZ. Vizesiz Türkiye, Vizesiz Avrupa, Vizesiz Dünya İstiyoruz!
Vizesiz Avrupa’yı düşlerken, Schengen vizesi almak bile Türk vatandaşları için ciddi düzeyde zorlaştı. AB yetkilileri, vize engeli dile getirildiğinde, vize verme istatistiklerini önümüze koyar, başvuruları %95 oranında karşıladıklarını, reddedilenlerin istisna olduğunu söylerlerdi.
Ancak artık istisna değil 2014 yılında yüzde 4 olan Schengen retleri yüzde 300 arttı, yüzde 12,7’y e geldi. Bu konuda oran gittikçe artmaya devam ediyor. Bunun üzerine Türkiye hızla durumu Avrupa Birliği’ne yansıtmaya karar verdi. Yaşanan vize sorunlarına ilişkin hazırladığı raporu, Temmuz ayında Avrupa Konseyi Parlamenterler Meclisi’ne sundu.
Hemen her yaş ve meslek grubundan yurttaşlarımız çok uzun zamandır, hem ücret hem de büyük bir bürokr asi ile boğuşuyorlar. Her ülke aynı vizeyi vermesine rağmen farklı belgeler isteyebiliyor. Çoğu anlamsız olabildiği gibi sunulan bilgilerin kullanımı insan haklarını, özel ve aile hayatına saygı hakkını, seyahat özgürlüğü hakkını ihlal edebilecek düzeyde olabiliyor.
Bu çerçevede kaygılarını bir rapor haline getiren Türkiye, Temmuz ayının ilk haftasında Avrupa Konseyi Parlamenterler Meclisi’ne, (AKPM) “Schengen Bilgi Sisteminin Avrupa Konseyi Üye Devletleri Tarafından Siyasi Güdümlü Bir Yaptırım Olarak Kötüye Kullanılması” raporunu sundu. Görüşmeleri bu ay Strazburg’da yapıldı. Türkiye’nin sunduğu rapor, komisyonda kabul edildi.
Raporun doğrudan bir yaptırımı olmasa da şöyle önemli bir yanı var: Genel Kurul’a sunularak üye ülkeler için tavsiye kararı niteliği kazanacak.
Türkiye’nin Schengen ülkelerinden vize sorunları ile ilgili saptama ve talepleri: • İstenen bilgilerde ortak bir standart saptanmalı, • Sistemdeki bilgilerin kullanımı yurttaşlarımızın insan hakları, özel ve aile hayatına saygı kapsamında olmalı, • Schengen Bilgi Sistemi’ne girilen verilerin kontrol edilmesi, bu bilgilerin birey aleyhine siyasi saikle kullanılmaması, • Şeffaflık ve yeterli izleme-doğrulama mekanizmalarının uygulanması, • Kültürel, sosyal ve bilimsel faaliyetlere katılmayı engelleyen uygulamaların durdurulması, • İş insanlarının ve ticari faaliyette bulunmak isteyenlerin de ulaşım ve konaklama sunduğu halde sorun yaşaması engellenmeli, • Gereksiz ve çok fazla belge talep edilmemeli, • Vize ücretlerinin yüksekliğine son verilmeli, • Tek girişli ve kısa süreli vize basılmamalı, • Vize gitme amacı ortadan kalktıktan sonra basılmayacak şekilde tarihlere özen gösterilmeli, yüz yüze başvuru zorunluluğu çok gerekmedikçe talep edilmemeli.
Seyahat özgürlüğünün temel bir insan hakkı olduğunu, İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi’nin 13’üncü maddesinde yer aldığını sıklıkla vurguluyoruz. Dünyanın, ülkemizin ve özellikle Avrupa’nın büyük göç ve mülteci sorunlarıyla boğuştuğu, vize konusunda özgürlükçü adımlar atılmasının neredeyse imkansız olduğu bir dönemdeyiz. Düzensiz göç, bütün ülkeler için ciddi sosyal, siyasi ve güvenlik sorunları başta olmak üzere birçok başlıkta önemli potansiyel tehdit ve sorunlar barındırıyor.
Ancak Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarına AB’nin uzun yıllardır söz verdiği vize kolaylıkları, hatta “Vizesiz Avrupa” sözü hep çeşitli siyasal gerekçelerle ya pazarlık konusu yapıldı ya da yok sayıldı. Artık vizenin bile insani olmayan adeta caydırmak için işkenceye dönüşen koşullarla verilmesi ne insan haklarına ne uluslararası hukuka, ne de birlikte imzaladığımız “AB üyelik süreci”ne dayalı anlaşmalara uygundur. Mutlaka düzeltilmesi gerekmektedir.
Artık sosyal medyada uçağına bir gün kala veya seyahat tarihinden bir hafta sonra onaylanan, akademisyen, iş insanı, eğitim veya turizm amaçlı seyahat eden tüm yurttaşlarımızın artan şikayet ve sorunlarına bir son verilmesi gerekiyor.
Türkiye’nin AKPM’ne sunduğu raporun bir an önce değerlendirilmesi ve haklı taleplerinin karşılanmasının takipçisi olacağız. Seyahat Özgürlüğü Gönüllüleri olarak bu konuda süreci yakından izleyeceğiz, sosyal medya hesaplarımızdan da sizlere duyuracağız.
Son yıllarda özellikle pandemi nedeniyle tüm dünyada büyük seyahat sınırlamaları yaşadık. Ancak sadece pandemi değil savaşların yol açtığı büyük mülteci akınları başta Türkiye olmak üzere birçok ülkeyi yoğun bir biçimde etkiliyor. En son Rusya’nın Ukrayna’yı işgali, milyonlarca Ukraynalı’nın başta Polonya olmak üzere komşu ülkelere kaçmasına, göçüne yol açtı.
Türkiye bu konuda o kadar uzmanlaştı ki, Ukraynalılarla ilgili neler yapabileceği konusunda Polonya Türkiye ile yakın danışma ve görüşme sürecini başlattı. Bu yazıda Türkiye’deki göç dalgasının durumunu en güncel verilerle ortaya koyarak hem resmi netleştirmek, hem de bir takım spekülasyonları önlemek istiyorum.
Türkiye, sınırları içinde ve dışında olmak üzere 9 milyonun üzerinde göçmen, sığınmacı, mülteci veya “geçici koruma statüsündeki kişi” gibi çeşitli adlarla tanımlanan insanlara yardım eli uzatıyor. Mesele sadece Suriyeliler değil, Afganistan, Pakistan, Bangladeş ya da bazı Türki Cumhuriyetler olmak üzere çok sayıda ülkeden düzensiz göçmen de barındırıyor. Yani iç savaş nedeniyle sadece Türkiye’ye gelenler değil bir de Suriye’de mevcut rejimden kaçan ama orada güvenli bölgelerde kalan, yardım ettiği milyonlarca Suriyeli bulunuyor.
Bunların dışında büyük çoğunluğu Suriyeli olmak üzere 5 milyonu aşan sayıda kişi de Türkiye’de yaşıyor. Şunu vurgulamak abartı olmayacaktır: Türkiye dünya tarihinde örneği pek bulunmayan ve kısa bir sürede maruz kalınan en büyük göç hareketlerine ev sahipliği yapıyor. Türkiye gibi dinmeyen, bu kadar büyük bir göç dalgası altında olan başka bir ülke dünyada yok.
Hem Mülteciler Derneği hem de Göç İdaresi Başkanlığı’ndan bu manzarayı ortaya koyan istatistiklere ulaşmak mümkün. Yazıda tamamen resmi ve en güncel verilerden yararlandım.*
Suriyeliler büyük oranda Türkiye’nin hemen her yerine dağılmış durumda. Geçici Barınma Merkezleri’nde yaşayan Suriyelilerin sayısı sadece 51 bin kişi. Suriyelilerin sadece %1,3’ü kamplarda yaşıyor.
Suriyelilerin En Yoğun Olduğu Şehirler
En çok Suriyeli barındıran şehir 538 bin 968 kişi ile İstanbul. İstanbul’u 461 bin 817 kişi ile Gaziantep, 433 bin 182 kişi ile Hatay takip ediyor. Suriyelilerin yerli nüfusa oranla en yoğun olduğu şehir ise %42,3 ile Kilis. Kilis’te 145 bin 826 Türk Vatandaşı ile kayıt altına alınmış 106 bin 925 Suriyeli bulunuyor. Suriyeli yoğunluğunda Kilis’i %20,6 oran ile Hatay takip ediyor. Türkiye’de Suriyelilerin olmadığı bir şehir bulunmuyor.
Suriyelilerin en az olduğu şehir 52 kişi ile Tunceli. Onu Bayburt, Artvin takip ediyor. Suriyelilerin Türk nüfusuna oranla yoğunluğunun en az olduğu şehir ise %0,04 oran ile Artvin.
Geçici koruma altına alınan kayıtlı Suriyelilerin Türk nüfusuna oranı ise ülke genelinde %4,24. TÜİK tarafından Türkiye’nin nüfusu son olarak 84 milyon 680 bin 273 olarak açıklandı. (31 Aralık 2021 tarihine göre) İçişleri Bakanı Süleyman Soylu 31 Aralık 2021 tarihi itibarıyla toplam 193 bin 293 Suriyeli’nin Türk Vatandaşı olduğunu açıkladı. Bu kişilerin 84 bin 152’si 18 yaşın altında. Türkiye’de doğan Suriyeli bebek sayısının da 500 bini geçtiği belirtiliyor.
Ülkesine Dönen Suriyeli Sayısı
4 Şubat 2022 tarihinde İçişleri Bakanlığı Sözcüsü İsmail Çataklı tarafından yapılan açıklamada ülkesine dönen Suriyeli sayısının 484 bin 400 olduğu açıklandı. Bu sayı 6 Aralık 2020 tarihinde ise 419 bin 40 olarak açıklanmıştı.
Okullardaki Suriyeli Öğrenci Sayısı
Milli Eğitim Bakanlığı tarafından Haziran 2021’de yapılan açıklamada 2021-2022 Eğitim-Öğretim döneminde üniversitelerde okuyan Suriyeli öğrenci sayısının 48 bin 192 olduğu belirtilmiştir. Anaokulunda 35 bin 707, ilkokulda 442 bin 817, ortaokulda 348 bin 638 ve lisede 110 bin 976 öğrencinin eğitim gördüğünü açıklanmıştır. Toplamda 771 bin 428 çocuk eğitim hayatına devam etmektedir. Eğitim çağında olup okula gitmeyen 432 bin 956 çocuk bulunmaktadır.
Çalışan Şirket Kuran Suriyeli Sayısı
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı tarafından Mart 2019’da yapılan açıklamada Türkiye’de çalışma izni verilen Suriyeli sayısının 31 bin 185 kişi olduğu belirtildi. Ticaret Bakanlığı Şubat 2019 tarihinde en az bir ortağı Suriye uyruklu olan şirket sayısını 15 bin 159 olarak açıkladı.
Türkiye’deki Kayıtlı Yabancı Uyruklu Kişi Sayısı
31 Aralık 2021 tarihinde TÜİK tarafından geçerli bir adres beyanında bulunan ikamet ya da ikamet izni yerine geçen kimlik belgesine sahip kişilerle, çalışma iznine sahip olan kişilerin sayısının toplamının 1 milyon 792 bin 36 olduğu açıklandı. Bu sayıya kurs, turizm, bilimsel araştırma vb. nedenlerle 3 aydan kısa süreli vize veya ikamet iznine sahip yabancılar ile geçici koruma statüsüyle ülkede bulunan Suriyeliler dâhil değildir.
Özellikle Suriyelilerin ülkemizin birçok iline dağılmış olması, birçok kentte kendilerine özel gettolar yarattı. O kadar ki bazı illerde bu durum çok ciddi sosyal tepkilere hatta ırkçı saldırılara yol açabiliyor. İktidarın bu konudaki zikzaklı politikası, insanlarda bu durumlarla ilgili ciddi kuşkular yaratıyor.
Örneğin daha önce Suriyelilerin büyük kısmını ülkelerine geri göndermekten bahseden Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, şimdi “Ensar” kavramını öne çıkararak özellikle Suriyelilerin Türkiye’de kalacaklarını söylemeye başladı. Bunun toplumda yarattığı, yaratacağı infial, tepki ve olumsuzlukları henüz kestirmek kolay değil, bu konuda bilimsel araştırmalara ciddi ihtiyaç var.
Ancak son zamanlarda dayatılan gündem, yapay gündem, ekonomik sorunların üstünü örtmek için uydurulmuş gündem diyerek “düzensiz göç” ile ülkemize yığılmış milyonlarca sığınmacıya karşı gösterilen tepkileri küçümseyen bir yaklaşım da belirdi.
Bu sorun en az ekonomik sorunlar kadar yakıcı ve sosyal patlama riski olan bir niteliğe bürünmüş durumda. İktidarın “bunları göndermeyeceğiz” söylemine karşı “hepsini göndereceğiz” popülist söylemi, bir çareyi değil insanlara duymak istediklerini söylemenin dışında somut bir çözüm içermiyor.
Şu anda Türkiye’de her türlü istismara açık ve yumuşak karnına dönüşen düzensiz göç, katlanarak artıyor. Hükümetin sınırlarımızı korumak bir yana, düzensiz ve sürekli göçü destekler tutumu, sınırları Suriyeli ve Afganlardan sonra en son Pakistanlılara da açtığı kaygısı azımsanmayacak bir kitlede infiale yol açmış durumda.
AB’nin adeta göçmen konsolidasyon merkezine dönüştük. Milyonlarca göçmeni barındırmaya başlayan Türkiye’nin, kendi sosyal, siyasal ve ekonomik tüm dengelerini sarsan, yakın gelecekte büyük bir deprem etkisine bürünecek bu devasa soruna karşı hiçbir hazırlık yapmadığı duygusu herkeste hakim. Bunu siyasal ranta dönüştürmeye çalışan bazı siyasi partiler, şimdilik marjinal görünen siyasal örgütlenmelerin, sorunun çözümünden çok, daha da çetrefil bir hale gelmesine yol açmaları da mümkün görünüyor.
6’lı muhalefet masası, en az ekonomik çözüm çerçevesi kadar “düzensiz göç” konusunda da toplumu tatmin edecek, sakinleştirecek, Avrupa Birliği’ni ve Geri Kabul Antlaşması’nı da kapsayan net bir çözüm önerisi ortaya koymak zorundadır. Yaşananlar ekonomik sorunları örtmek için uydurulmuş bir algı yönetimi, gündem değil! Yoksa bazı marjinal partiler, anketlere şu anda yansımasa da muhalefetin de kendi oy tabanlarında ciddi eksiltmelere yol açabilecek uçuk söylem ve vaatlerle mevcut siyasal dengeleri de sarsabilir, seçim sonuçlarını etkileyebilirler.
İçin için yanan, büyüme riski barındıran bu soruna, birileri farklı niyetlerle zaman zaman benzin döküyor. Ülkenin neresinde nasıl alevleneceğini bilemediğimiz, içinde İŞİD’lisi dahil onbinlerce tutuşmaya, patlamaya hazır saatli bombayla yaşadığımız duygusuna, hem iktidar hem de muhalefet bir yanıt oluşturmak zorundadır.
Ve elbette asıl adres, sorunu ısrarla içinden çıkılmaz bir boyuta taşıyanlar olamaz. Yukardaki grafiklerle ortaya koyduğum bazı illerde bu araştırmaları yapmak, bir takım sosyal patlamalar öncesinde risk analizi yapılabilmesini sağlayacaktır. Uluslararası göç ve göçmenler gibi temel sosyal konularda, risk analizi ve yönetimi yapmayan bir ülke, ortaya yeni krizlerin, büyük maddi ve manevi maliyetlerin çıkmasını engelleyemez.
*Yazıda Göç İdaresi Başkanlığı ve Mülteciler Derneği istatistikleri ve grafikleri kullanılmıştır.
2022 yeni yolculuklar ve umutlar için bir başlangıç olsun.
Türkiye’de yurt dışına çıkmak uzun zamandır ciddi bir bütçeyi göze almayı gerektiriyor. Özellikle döviz kurundaki çok yüksek artışlar herkesi doğrudan etkiledi. Sadece seyahat, turizm amaçlı değil, eğitim, sağlık gibi zorunlu seyahatler bile gittikçe imkansız hale geliyor. Dövizdeki ciddi sıçramanın yanı sıra Covid19’un yeni varyantı Omicron virüsünün bütün Avrupa’yı kapanmaya götürmesiyle birlikte herkes önce yılbaşı tatil planlarını iptal etti, gittikçe belirsizleşen salgın koşulları nedeniyle tüm seyahat planlarını da yeniden gözden geçiriyor.
Ayrıca neredeyse her ülkeye göre farklılık gösteren, geçerli aşı talepleri, sayıları, testler, farklı karantina koşulları, aşı pasaportu gibi birçok yeni sınırlama da seyahat koşullarını gittikçe güçleştirmeye devam ediyor.
Ancak ülkemizde ‘seyahat özgürlüğü’nün önündeki engeller, özellikle yurt dışı seyahat söz konusu olduğunda yukarda saydıklarımızla elbette bitmiyor. Her yıl, diplomatik ve yeşil pasaport sahipleri dışında her T.C. yurttaşının önüne örülen bir duvar var: Pasaport ücretleri.
Bu yıl pasaport ücretlerinin artış oranı, rekor kıracak görünüyor: % 36,2…
Her yıl saptanan “yeniden değerleme oranı”nda artan harçlar içinde pasaport harcı da yer alıyor. Yani her yıl otomatik olarak zamlanan bir pasaportumuz var. Üstelik bu oran aralık ayı içinde Resmi Gazete’de de yayınlandı. Yine de yıl sonuna kadar küçük de olsa bir umut var, çünkü Cumhurbaşkanının bu zam oranını düşürme yetkisi var.
Eğer oran düşmezse, 10 yıllık bir pasaport, 1.723.- TL olacak.
4 kişilik bir aile için bu ücret, eğer aralarında öğrenci yoksa tam 6.892 TL olacak. Sadece pasaport ücreti…
Bir seyahat için zorunlu olan ulaşım, konaklama ve diğer harcamalar yok. Asgari ücretli bir ailenin bir aylık ücretinden fazla, ücret % 50 arttığı halde bile, hala hayal gibi duruyor!
Yani yeni yılda da yurt dışına pandemi izin verse bile adım atabilecek küçük bir şanslı azınlık dışında pek kimse yok. Eskiden çıkarttığınız pasaportlarınıza gözünüz gibi bakın ve her zaman en uzun sürede pasaportlarınızı (10 yıllık) çıkartın. Daha kısa süreli pasaportların, örneğin sadece Hac ya da zorunlu bir ziyaret için yurt dışına çıkacaksanız bir anlamı var, onun dışında kısa süreli pasaport ücretleri tekrar çıkarmak zorunda kalırsanız toplamda 10 yıllık pasaporttan çok daha pahalıya gelebiliyor.
Her yıl bu zam döneminde kamu otoritesine, artık öncelikle cumhurbaşkanına “Türkiye Cumhuriyeti’nin müşterisi değil yurttaşıyız!” mesajımızı iletmeye, yurt dışında kullanmak zorunda olduğumuz sadece bir kimlik belgesi olan pasaport için binlerce lira ödemek istemediğimizi anlatmaya çalışıyoruz.
Avrupa Birliği ortalaması yaklaşık 65 avro, dünya ortalaması ise yaklaşık 70 ABD doları olan pasaport ücretleri Türkiye’deki kurların inanılmaz oynaklığı nedeniyle sürekli değişiyor. Bu yazının kaleme alındığı gün (10.7 bir ABD doları) 2022 yılındaki bir pasaport 161 dolar seviyesinde görünüyor. Kurlardaki artış çok uzun yıllardır dünyanın en pahalı pasaportu olan T.C. Pasaportu’nun ünvanını Avustralya pasaportuna kaptırmasına yol açtı. İkincilik için yarışıyoruz.
Seyahat Özgürlüğü Gönüllüleri, 2022 yılında da bu konudaki mücadelelerini pandeminin izin verdiği sınırlar içinde sosyal medya dışında da sürdürmeyi planlıyor. Hukuksal hazırlıklarımızı tamamlayıp her yıl tekrarlanan otomatik zam, yaklaşık 15-20 liraya mal olan bir kimlik belgesi için ödenen astronomik harç ve defter bedeli konularını idari yargıya taşımaya çalışacağız.
Yeni milenyumun başı, ikibinli yıllar seyahat özgürlüğünün genişlediği, vizelerin kalktığı, serbest dolaşımın tüm insanlar için kolaylaştığı bir dönemin çok uzağında…
Mülteci, göçmen ve sığınmacıların yaşadıkları ekonomik istikrasızlıklar, hak ihlalleri ve bulundukları otoriter rejimlerin baskıları nedeniyle dünyanın birçok bölgesine akın ettikleri bir dönemdeyiz. Bırakın vizesiz bir dünya hayalini, ülkemiz de dahil birçok ülkenin sınırlarına yüksek duvarlar ördüğü bir dönemin sancılarını yaşıyoruz.
Ancak umut tükenmez, şairin dediği gibi çevirdiğimiz sayfalarda bulamasak da umudu, kitabın kendisiyle yeniden yakalayabiliriz, belki de kitaptır umut!
Bu köşenin tüm okurlarına Anayasal ve temel bir hak olan seyahat özgürlüğünü tüm olanaklarıyla kullanabildiği yeni bir yıl diliyorum. 2022 yeni yolculuklar ve umutlar için bir başlangıç olsun.
Resmi olarak #pasaport ücreti, Nüfus ve Vatandaşlık İşleri Genel Müdürlüğü tarafından internet sitesinde açıklandı, pasaport harcı %36,2 yeniden değerleme oranında arttı.
10 yıllık pasaport ücreti harcı artışla birlikte 1.478,30 TL oldu. Pasaport defter bedeli ücreti ise yeniden değerleme oranında artırılmadı, 180 liradan 225 liraya çıkarıldı.
10 yıllık pasaport ücreti harç ve defter bedeli toplam 1.703,30 TL oldu.
T.C. Pasaportu kurlardaki sürekli iniş çıkışlara rağmen hala dünyanın en pahalı pasaportları arasında yer alıyor. Dünyada her yıl ücreti otomatik olarak artan tek pasaport!
İlkini geçen yıl yayınladığımız seyahat özgürlüğü bilançosunu 2021 yılında da güncelledik. Aslında olumluya doğru bir değişim olduğu söylemek maalesef mümkün değil. Türkiye’de insanlar hala seyahat özgürlüğü konusunda dünyada birçok ülkede eşi benzeri olmayan sorunlarla karşı karşıya. Seyahat Özgürlüğü Gönüllüleri olarak 11 yıldır hem bu algıyı değiştirmek hem de kamu otoritesinin ciddi değişiklikler yapması için kampanyalar yapıyoruz, sorunları duyurmaya çalışıyoruz.Temel bir insan hakkı olan “seyahat özgürlüğü” konusunda 2021 yılında da Türkiye’de maalesef bir ilerleme kaydedilemedi.
Yurtdışı Çıkış Harcı
Dünyada sadece özel yasasıyla birlikte Türkiye’de olan bir uygulama. (Başka ülkelerde turistler dahil özellikle uçak biletlerine giydirilerek herkese uygulanan çıkış harçlarından farklı bir uygulama)
7 yaş üzerinde olan bazı istisnalar dışında tüm yurttaşlarımızın yurt dışına çıkarken ödedikleri bir harçtır. 15 lira idi, 50 liraya çıkarıldı. Cumhurbaşkanının 150 liraya kadar artırma yetkisi var.
Pasaport
T.C. pasaportu Dünyanın en pahalı pasaportu ünvanını döviz kurundaki oynamalar nedeniyle Avustralya pasaportuna devretti. Şu anda dünyada 2. En pahalı pasaport. Ancak asgari ücret karşılaştırması ile birlikte ele aldığımız zaman dünyanın açık ara en pahalı pasaportu. 10 yıllık pasaport tam 1.265,40 TL.
Pasaportumuzun dünyada eşi benzeri olmayan özellikleri var:
Her yıl otomatik olarak zamlanan dünyanın tek pasaportu. Özel yasa gereği her yıl ekim ayında yeniden değerleme oranında zamlanıyor.
Pasaportlarımız Darphane’de basılıyor ve maliyeti sadece 8,26 lira (2018) ve biz 150 katı ücret ödüyoruz.
24 yaşın altındaki öğrenciler sadece defter ücreti ödeyerek, 160 liraya pasaport sahibi olabiliyorlar. Ancak öğrenci olmayan tüm çocuklarınız için 5 yıllık pasaporta 10 yıllık pasaport ücreti ödemek zorundasınız.
Dünyanın birçok ülkesinde yaşlılar için (+65 yaş) pasaport ücretleri indirimli Türkiye’de bu da uygulanmıyor.
Çipli pasaporta geçildikten sonra pasaport sayfa sayısı 64 olarak korunmuştu, fakat son 2 yıldır pasaportların sayfa sayısı yarıya yakın düşürüldü. Artık 38 sayfa. Yani daha hızlı dolacak ve tekrar ücret ödemek zorunda kalacağız.
Yeşil Pasaport Ayrımcılığı
Dünyada 3 çeşit, Türkiye’de 4 çeşit pasaport var. 4. pasaportun adı Hususi (Yeşil) pasaport, devletin bürokratları ve ailelerine vize ve harç için sağladığı bir imtiyaz. Ancak yaklaşık 1,5 milyon kişinin kullandığı bu imtiyaz yurttaşlar arasında ayrımcılık yaptığı için Anayasa’nın kanun önünde eşitlik ilkesine açık bir şekilde aykırıydı. Şimdi bu ayrıcalık artırıldı, belli ihracat koşullarını yerine getiren şirketlere, iş adamlarına ve son olarak belli bir süre görev yapmış avukatlara da veriliyor.
Sayıları gittikçe artan ve sadece 160 lira defter ücreti ödeyen, harç ödemeyen yeşil pasaportlular açık bir eşitsizliğe imza atıyorlar.
Özellikle son aylarda ortaya çıkan gri pasaport skandalları nedeniyle “yeşil pasaport” için de bazı kısıtlamalar getirilmesinden söz ediliyor.
Vize Sorunları
Avrupa Birliği (AB) haksız vize uygulamalarını ve yüksek vize harçlarını sürdürüyor. Giriş kapılarında ve konsolosluklardaki kötü muamele ve keyfi vize vermeme tutumunda belli bir iyileşme olsa da maalesef bu uygulamalar da sürüyor. Hala vize işlemlerinde defalarca vize almış kişiler için bile gereksiz bir bürokrasi ve evrak yığını ile insanlar adeta bezdirilmeye, caydırılmaya çalışılıyor.
Geri Kabul Antlaşması ve ardından yürürlüğe gireceği belirtilen “vize muafiyeti” hala bir hayal olarak duruyor. 60 Euro olan schengen vize ücreti 2020 yılında Avrupa Komisyonu tarafından 80 Euro’ya çıkarıldı. Ayrıca vize işlemlerini yapan bürolar 20 Euro daha alıyorlar. 4 kişilik bir ailenin AB seyahati ulaşım, konaklama ücretleri hariç toplam vize ücreti 320 Euro’yu buluyor. Temel bir insan hakkı olan seyahat özgürlüğü, Ankara Antlaşması’yla tanınmış ve işletilmeyen “Vizesiz Avrupa” hedefleri, bugün AB için Türkiye ile siyasi bir pazarlık konusuna indirgenmiş durumda.
Pandemi nedeniyle vize aldığı halde bunları kullanamayan kişilerin vize ücretlerinin iadesi ya da aynı sürelerle yeni vizeler verilerek bu haklarının güncellenmesi ile ilgili de hiçbir şey yapılmadı. Vizeler yandığı ile kaldı.
Aşı Pasaportu
Pandemi ile birlikte vizelerle ilgili yeni başlıklar ve yurttaşlarımızdan bürokratik farklı talepler beklenmesi sürpriz olmayacak. Örneğin kimi AB ülkelerine girmek için 2 doz aşı ve 14 günlük karantina yaşamamak için 48 saat içinde yapılmış Covid-19 testi şu anda birçok ülkede uygulanıyor.
AB ülkeleri çift doz Biontech aşısı olmuş kişileri kabul ederken İngiltere kırmızı listeden yeni çıkardığı Türkiye için çift doz Biontech aşısı olsanız bile gittiğiniz adreste 10 gün karantinayı zorunlu kılıyor.
Dünyada ABD dahil birçok ülkede pandemi ve aşı uygulamaları ile seyahat kuralları değişiklik gösteriyor. Seyahatinizi planlamadan önce güncel bilgilere ulaşmak çok önemli.
Örneğin Avrupa Birliği’ne üye 27 ülkenin bütün güncel seyahat kuralları ve aşı ile ilgili bilgileri “Reopen EU” (https://reopen.europa.eu/en) adlı internet sayfasından edinebilirsiniz. Bu kuralların ülke bazlı olarak sık sık değiştiğini tekrar hatırlatıyorum, kontrol etmeyi unutmayın.
NYXmag dergisindeki yayın linki için lütfen TIKLAYIN!
Koronavirüs hayatımıza getirdiği birçok sınırlamanın yanı sıra yeni kavramlar ve kurallarla da tanışmamıza yol açtı. Seyahat özgürlüğünün dünya çapında büyük kısıtlamalara uğradığı bir dönem yaşıyoruz. Bunlardan bir tanesi de “aşı pasaportu” ve AB ülkeleri içinde daha yumuşatılarak adlandırılan “dijital aşı(covid) sertifikası”.
Bu konu özellikle Avrupa Birliği içinde uzun zamandır tartışılıyor. Haziran ayında bu yönde birçok kritik karar alındı. Bu yazıda hem bu gelişmeleri paylaşmak hem de olası yeni adımlar konusunda sizleri bilgilendirmek istiyorum.
Avrupa Birliği’nin “dijital aşı sertifikası” alınan son kararlara göre aşı olanlara seyahatlerde kolaylıklar sağlayacak ve 1 Temmuz’dan itibaren yürürlüğe girecek. Bunun yanı sıra AB’ye üye ülkeler, aşılarını tamamlayan üçüncü ülke vatandaşlarının da AB’ye seyahatine izin verilmesi tavsiyesinde uzlaşmaya vardı. Yani çift doz aşısını yaptıranlar Avrupa Birliği ülkelerine seyahat edebilecekler.
Aşı Pasaportu
Türkiye’de 2 doz aşınızı olduysanız, Sağlık Bakanlığı HES (Hayat Eve Sığar) uygulaması ya da e-Nabız uygulamaları üzerinden aşı kimliği yaratabilir, yurtdışı seyahatlerinde kullanabilirsiniz. “Aşı pasaportu” olarak bu tür çift doz aşınızı olduğunuzu ve türünü gösteren bir belgeyi ya da dijital kaydı seyahat sırasında sizden istediğinde göstermeniz gerekiyor. Bu uygulama vize işlemlerinde de yeni bir belge yükü ve bürokrasi yaratacak gibi de görünüyor.
Dünya Sağlık Örgütü aşı pasaportu konusundaki uygulamalara sıcak bakmadığını 2021 yılı başında aldığı kararlarda dile getirdi: “Aşıların (virüsü) bulaşmayı azaltmadaki etkisi ile ilgili veriler ve mevcutta dünyada çok sınırlı aşılama bulunduğu göz önüne alındığında ülkelerin gelen yolculardan aşı olduğuna dair kanıt istememesi…”
Aşı pasaportu tartışmalarının bir diğer yönü de aşı olmak istemeyenlerin sayısının her ülkede azımsanmayacak düzeyde olması. Bu kişilerin temel bir insan hakkı olarak kabul edilen seyahat özgürlüğü konusunda karşılaşacakları engeller artacak görünüyor. Uluslararası Hava Taşımacılığı Birliği’nin (IATA) Travel Pass olarak adlandırılan dijital sağlık belgesi, yolculara aşı durumları ve tıbbi tesislerden koronavirüs test sonuçları gibi konularda sertifika alma ve bu bilgileri havayolları, sınır yetkilileriyle paylaşma yolu sağlayacak bir sistem üzerinde çalıştığı yönünde bilgiler de var.
Ancak son gelişmeler aşı olmuş ve seyahatini başka bir ülkede geçirmek isteyenler için ümit verici olsa da uygulamada AB’ye üye ülkeler arasında hala farklılıklar bulunuyor. Örneğin her aşı her ülkede geçerli değil. Avrupa Birliği içinde aşı olan kişilerin seyahatlerini kolaylaştıracak olan dijital kimlikte Avrupa İlaç Dairesi (EMA) tarafından onaylı BioNTech- Pfizer, AstraZeneca, Moderna ve Johnson & Johnson aşıları yer alıyor. Örneğin bizim ülkemizde de kullanılan Çin aşısı Sinovac henüz bu kimlikte tanımlanmamış durumda, aynı şekilde Rus aşısı SputnikV de.
Avrupa Birliği ülkelerinde farklı uygulamalardan bazı örnekler verelim. Örneğin tüm dünyada turistlerin önde gelen tercihlerinden biri olan Fransa, dünyanın bütün ülkelerinden aşılarını tamamlamış ziyaretçiler için kapılarını 9 Haziran’da açtı. Yeni kurallara göre, aşı olan AB vatandaşları ile Fransa’nın “yeşil” listesinde yer alan Güney Kore, Japonya ve İsrail’den gelenler Covid-19 testi istenmeksizin ülkeye seyahat edebiliyor.
Avrupa İlaç Ajansı (EMA) tarafından kullanım onayı verilen aşıları kabul eden Fransa, ülkeye seyahat edecek olanlarda BioNTech/Pfizer, Moderna veya AstraZeneca aşılarının ikinci dozunun en az iki hafta önce tamamlanmış olması, tek dozluk Johnson&Johnsonaşısının da en az dört hafta yapılmış olması şartı arıyor. Bu bölgelerden gelen aşı olmamış vatandaşların ise sadece bir cenazeye katılma, tedavi görme gibi çok gerekli nedenlerle ülkeye girişine izin verilebilecek. Fransa’nın “kırmızı listesinde” yer alan Türkiye, Güney Afrika, Bangladeş, Şili ve Kolombiya gibi ülkelerden gelenlerin ise aşı olsalar bile en az yedi gün kendilerini izole etmeleri gerekiyor.
İspanya da dünyanın birçok ülkesinden gelecek aşı olmuş turistler için kapılarını 7 Haziran’da açtı. “TravelSafe” adlı internet sayfasında İspanya’ya seyahatlere ilişkin ayrıntılı bilgiler yer alıyor. Farklı bir uygulamaya örnek olarak Yunanistan verilebilir: Bütün AB ülkeleri, ABD, Kanada, Rusya ve Çin’in bulunduğu yaklaşık 50 ülkenin vatandaşlarının Yunanistan’a gelmesine izin veriyor. Yunanistan’a seyahat etmek isteyenlerin aşı belgesi, negatif PCR test sonucu veya Covid-19’u atlattığını göstermesi gerekiyor. Yunanistan hükümeti BioNTech/Pfizer, Moderna, AstraZeneca, Novavax, Johnson&Johnson, SputnikV, CanSino, Sinopharm ve Türkiye’de de kullanılan Sinovac aşılarını kabul ediyor.
Ancak Yunanistan’a seyahat etmeden önce “Visit Greece” adlı internet sayfasını ziyaret ederek son gelişmeleri öğrenebilirsiniz.
Almanya’ya AB ve Schengen Bölgesi dışından yapılacak seyahatlere hâlâ sadece zorunlu hallerde izin veriliyor. Buna rağmen Almanya bazı durumlarda Covid-19 sertifikalarını kabul etmeye başladı. Almanya’ya uçakla gelenlerden, hareket etmeden önce PCR testi istenirken, aşı olduğunu belgeleyenler bu testten artık muaf tutuluyor. Almanya, BioNTech/Pfizer, Moderna veya AstraZeneca, Johnson&Johnson aşılarının dışındaki aşıları henüz kabul etmiyor. (Haziran 2021) İngiltere, Botsvana, Nepal, Mozambik gibi mutasyonlu virüs bölgesinden gelenlerin ise aşı olmuş olsalar bile karantinayı daha önce tamamlamasına izin verilmiyor.
Almanya’da mutasyona uğrayan koronavirüsün yaygın olduğu ülkeler “virüs varyant bölgesi” olarak değerlendirilirken, 100 bin kişide yedi gün içinde görülen koronavirüs vaka sayısının 200’ün üzerinde olduğu yerler “yüksek risk bölgesi,” bu sayının 50’inin üzerinde olduğu ülke ve bölgele ise “riskli bölge” olarak sınıflandırılıyor. Robert Koch Enstitüsü’nün sayfasındaki bilgilere göre, Türkiye 6 Haziran’dan beri “riskli bölge” listesinde yer alıyor.
Danimarka, Slovenya, Letonya, Estonya, Avusturya, Polonya ve Litvanya gibi AB ülkeleri ise Almanya’ya benzer bir tutum izliyor. AB dışından gelenlerin zorunlu haller dışında ülkeye seyahatlerinde kısıtlamalar uygulanırken, aşı olanlar test ve karantinadan muaf tutuluyor. Bazı AB ülkeleri yapılan aşıları kabul etmek için ikili anlaşmalar imzaladı. Macaristan, Türkiye, Slovenya ve Sırbistan’dan gelen aşı olmuş kişileri kısıtlamalardan muaf tutuyor.
Avrupa Birliği’ne üye 27 ülkenin bütün güncel seyahat kurallarıyla ilgili bilgileri “Reopen EU” adlı internet sayfasından edinebilirsiniz. Bu kuralların sık sık değiştiğini tekrar hatırlatıyorum.
ABD’ye seyahat kuralları
ABD henüz aşı pasaportu ya da digital aşı kimliği gibi bir belge istemiyor. Ancak Aşı yaptırmış olan yolcular Amerika Birleşik Devletleri’ne varışlarından sonraki 3 ila 5 gün arasında test yaptırmaları ve hastalık semptomlarını takip etmeleri isteniyor. Semptom tespit edilmesi durumunda yolculara tekrar test yaptırmaları ve kendilerini karantinaya almaları öneriliyor.
Aşısı olmayan yolculara, seyahat sonrası tekrar test yaptırmaları durumunda 7 gün, test yaptırmamaları durumunda ise 10 gün karantinada kalmaları öneriliyor.
Yolcuların seyahat edeceği eyaletlerdeki yerel otorite kurallarını takip etmeleri gerekiyor. Detaylı bilgiye bu sayfa üzerinden ulaşabilirsiniz.
Amerika Birleşik Devletleri aşı kriterlerine göre, yolcuların tam olarak aşılanmış (fully vaccinated) sayılabilmeleri için, Biontech/Moderna aşısından 2 doz ya da Johnson aşısından 1 doz yaptırmaları gerekiyor. Amerika Birleşik Devletleri aşı kriterlerine göre Sinovac ve Astra Zeneca aşısını yaptırmış yolcular, henüz tam olarak aşılanmış (fully vaccinated) yolcu kapsamında tanımlanmıyor.
Çin, İran, Avrupa Schengen bölgesi, Birleşik Krallık, İrlanda Cumhuriyeti, Brezilya, Güney Afrika ve Hindistan’da son 14 gün içerisinde bulunan veya bu ülkelerden çıkış yapacak yolcuların Haziran ayı itibarıyla Amerika Birleşik Devletleri’ne girişlerine izin verilmiyor.
Görüldüğü gibi hala her ülkenin farklı uygulamalarıyla ve seyahat özgürlüğünün önünde gittikçe büyüyen engellerle karşı karşıyayız. Covid-19 virüsü tüm gezginler, turistler ve seyahat severleri “Vizesiz Dünya” hedefinden uzaklaştırıyor. Virüs ile mücadele aynı zamanda bir seyahat özgürlüğü mücadelesine dönüştü.
AB Dijital Aşı Sertifikası nedir?
Dijital aşı sertifikası siyah-beyaz görselden oluşan bir QR kodu. Bu kod AB’nin 1 Temmuz itibariyle seyahatlerde kolaylık sağlamasını planladığı uygulamada standart verileri içermek üzere tasarlandı. Bunların başında da aşı olunup olunmadığını, Covid-19 atlatılıp atılmadığını veya aktüel testin sonucu yer alıyor. Aşı sertifikası AB vatandaşları ile AB’de ikamet hakkı bulunan kişilere ve AB ülkelerine seyahat hakkına sahip olanlara verilebilecek. Siyah-beyaz görünümlü koddan oluşan görsel, cep telefonlarına indirilen farklı uygulamalar üzerine tutulduğunda içerikteki verilerin okunması mümkün hale geliyor.
Salgından bağımsız olarak seyahat üzerine düşünmek, hele dünya çapında nelerin değişebileceğini tümüyle kestirmek çok kolay değil.
Herkes kehanetlerde bulunuyor. Hem seyahat alışkanlıklarımız hem de gelecekte yaşayacaklarımız üzerine. Fakat herkesin hem fikir olduğu konu artık hiçbir şeyin eskisi gibi olamayacağı.
Seyahat şirketleri, turizm, ulaşım konusunda kafa patlatan bilim insanları, büyük uluslararası kuruluşlar herkes nelerin yaşanacağı konusunda ön görülerde bulunmaya çalışıyor. Fortune dergisi son sayısında Airbnb CEO’su Brian Chesky’in öngörülerini yayınladı.
Bu konuda ileri sürülen birçok düşünceyi, daha doğru deyimle kehaneti kendi öngörülerimi de ekleyerek şöyle sıraladım:
Seyahatler kısıtlamaların getirdiği özlemle en azından uzun bir süre ailelere, dostlara, arkadaşlara yönelik planlanacak. Belli ünlü şehirler, mekanlar ve yerler biraz daha yeni insanları beklemek zorunda kalacak. Bu da turizmin yön değiştirmesi, daha düşük cirolar demek.
Turizmden vazgeçemeyenler ise büyük şehirleri, kalabalık turistik mekanları değil, daha kırsal yöreleri, küçük henüz keşfedilmemiş yerleri tercih edecekler. Butik hizmetler yola çıkanlara daha çok hitap edecek, aynı şekilde doğa turizminin de bundan olumlu etkileneceğini düşünüyorum.
Uçakla iş seyahati ciddi düzeyde azalacak, business koltukları da dönüşebilir. Uçakların tatil için kullanma oranı daha da artabilir. Ama toplamda uçakla uzun seyahat düşme eğiliminde olacağı için bizi çok ciddi indirim kampanyaları bekliyor kanımca.
Araç tercihlerimizin, otostopçulara bakış açımızın değişeceğini, seyahatlerle birlikte kalabalık eğlencelerin azalacağını, vazgeçemeyenler için “yeraltına” ineceğini de düşünüyorum.
Güvenlik… Seyahat sırasında artık her düzeyde sağlık güvenliği özellikle yaşlıların olduğu ortamlarda farklı önlemlerin uzun bir süre daha bunaltmaya devam edeceğini, seyahat bütçelerini etkileyeceğini düşünüyorum. Virüsün bulaşma olasılığı yüksek yeni varyantlarıyla gençler ve çocuklar için de seyahatlerde uygulanacak yeni kısıtlamalar da çok sürpriz olmayacak.
Seyahat arkadaşlarımızın arasına hepimiz için artık ayrılmaz bir ikili katılmak üzere maske ve dezenfektan. Bunların farklı, değişik, modaya uygun versiyonları ile gittiğimiz, otel veya konaklama tesislerinde yeni eşantiyonlar olarak karşılaşacağımız da bir gerçek. Ancak hala birçok kişinin kendi güvenli maskesini, dezenfektanını kullanmayı da sürdüreceği düşünülüyor. Bu konuda Aralık 2020’de Türkiye’de yapılmış bir araştırma* dezenfektanın toplumun en az yarısı için seyahat arkadaşı olduğunu gösteriyor.
Yanınızda dezenfektan taşıyor musunuz sorusuna denekler büyük oranda “çoğunlukla” %24.7 ve “her zaman” %31.8 yanıtını vermiş. Nadiren diyenlerin oranı sadece %24.8.
(*Yeni Hijyen Ürünleri Araştırması, Aralık 2020, Aksoy Araştırma)
Bütün bunlar elbette salgının etkisi azaldıkça yine değişecek. Bilim insanları virüsler ve gelecek için çok iyimser değiller. Bizi kademeli olarak azalsa da önlemlerle dolu yaklaşık bir 10 yıl bekliyor.
Ancak ne olursa olsun umutluyum. Evrimin insana kazandırdığı en büyük hayatta kalma yeteneklerinin başında adaptasyon yeteneği geliyor, bu sayede insanlar yaratıcı fikirleriyle salgın gerçeğiyle de yaşamayı başaracaklar. Seyahatten vazgeçmemeyi de…