En pahalı pasaport ücreti hala Türkiye'de. Dünya ortalaması 60 dolar düzeyinde bulunuyor. Türkiye'de 4-10 yıllık biyometrik pasaport ücreti yaklaşık 200 dolara inse de hala çok yüksek. Her yıl pasaportlara OTOMATİK ZAM geliyor. Bu durum Anayasamızın 23. maddesinde tanımlanan "seyahat hürriyeti"nin açıkça ihlalidir. DÜNYANIN EN PAHALI PASAPORTLARINI KULLANMAK, DELİ DUMRUL HARÇLARINI ÖDEMEK VE AYRIMCILIĞA UĞRAMAK İSTEMİYORUZ. Vizesiz Türkiye, Vizesiz Avrupa, Vizesiz Dünya İstiyoruz!
Vizesiz Avrupa’yı düşlerken, Schengen vizesi almak bile Türk vatandaşları için ciddi düzeyde zorlaştı. AB yetkilileri, vize engeli dile getirildiğinde, vize verme istatistiklerini önümüze koyar, başvuruları %95 oranında karşıladıklarını, reddedilenlerin istisna olduğunu söylerlerdi.
Ancak artık istisna değil 2014 yılında yüzde 4 olan Schengen retleri yüzde 300 arttı, yüzde 12,7’y e geldi. Bu konuda oran gittikçe artmaya devam ediyor. Bunun üzerine Türkiye hızla durumu Avrupa Birliği’ne yansıtmaya karar verdi. Yaşanan vize sorunlarına ilişkin hazırladığı raporu, Temmuz ayında Avrupa Konseyi Parlamenterler Meclisi’ne sundu.
Hemen her yaş ve meslek grubundan yurttaşlarımız çok uzun zamandır, hem ücret hem de büyük bir bürokr asi ile boğuşuyorlar. Her ülke aynı vizeyi vermesine rağmen farklı belgeler isteyebiliyor. Çoğu anlamsız olabildiği gibi sunulan bilgilerin kullanımı insan haklarını, özel ve aile hayatına saygı hakkını, seyahat özgürlüğü hakkını ihlal edebilecek düzeyde olabiliyor.
Bu çerçevede kaygılarını bir rapor haline getiren Türkiye, Temmuz ayının ilk haftasında Avrupa Konseyi Parlamenterler Meclisi’ne, (AKPM) “Schengen Bilgi Sisteminin Avrupa Konseyi Üye Devletleri Tarafından Siyasi Güdümlü Bir Yaptırım Olarak Kötüye Kullanılması” raporunu sundu. Görüşmeleri bu ay Strazburg’da yapıldı. Türkiye’nin sunduğu rapor, komisyonda kabul edildi.
Raporun doğrudan bir yaptırımı olmasa da şöyle önemli bir yanı var: Genel Kurul’a sunularak üye ülkeler için tavsiye kararı niteliği kazanacak.
Türkiye’nin Schengen ülkelerinden vize sorunları ile ilgili saptama ve talepleri: • İstenen bilgilerde ortak bir standart saptanmalı, • Sistemdeki bilgilerin kullanımı yurttaşlarımızın insan hakları, özel ve aile hayatına saygı kapsamında olmalı, • Schengen Bilgi Sistemi’ne girilen verilerin kontrol edilmesi, bu bilgilerin birey aleyhine siyasi saikle kullanılmaması, • Şeffaflık ve yeterli izleme-doğrulama mekanizmalarının uygulanması, • Kültürel, sosyal ve bilimsel faaliyetlere katılmayı engelleyen uygulamaların durdurulması, • İş insanlarının ve ticari faaliyette bulunmak isteyenlerin de ulaşım ve konaklama sunduğu halde sorun yaşaması engellenmeli, • Gereksiz ve çok fazla belge talep edilmemeli, • Vize ücretlerinin yüksekliğine son verilmeli, • Tek girişli ve kısa süreli vize basılmamalı, • Vize gitme amacı ortadan kalktıktan sonra basılmayacak şekilde tarihlere özen gösterilmeli, yüz yüze başvuru zorunluluğu çok gerekmedikçe talep edilmemeli.
Seyahat özgürlüğünün temel bir insan hakkı olduğunu, İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi’nin 13’üncü maddesinde yer aldığını sıklıkla vurguluyoruz. Dünyanın, ülkemizin ve özellikle Avrupa’nın büyük göç ve mülteci sorunlarıyla boğuştuğu, vize konusunda özgürlükçü adımlar atılmasının neredeyse imkansız olduğu bir dönemdeyiz. Düzensiz göç, bütün ülkeler için ciddi sosyal, siyasi ve güvenlik sorunları başta olmak üzere birçok başlıkta önemli potansiyel tehdit ve sorunlar barındırıyor.
Ancak Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarına AB’nin uzun yıllardır söz verdiği vize kolaylıkları, hatta “Vizesiz Avrupa” sözü hep çeşitli siyasal gerekçelerle ya pazarlık konusu yapıldı ya da yok sayıldı. Artık vizenin bile insani olmayan adeta caydırmak için işkenceye dönüşen koşullarla verilmesi ne insan haklarına ne uluslararası hukuka, ne de birlikte imzaladığımız “AB üyelik süreci”ne dayalı anlaşmalara uygundur. Mutlaka düzeltilmesi gerekmektedir.
Artık sosyal medyada uçağına bir gün kala veya seyahat tarihinden bir hafta sonra onaylanan, akademisyen, iş insanı, eğitim veya turizm amaçlı seyahat eden tüm yurttaşlarımızın artan şikayet ve sorunlarına bir son verilmesi gerekiyor.
Türkiye’nin AKPM’ne sunduğu raporun bir an önce değerlendirilmesi ve haklı taleplerinin karşılanmasının takipçisi olacağız. Seyahat Özgürlüğü Gönüllüleri olarak bu konuda süreci yakından izleyeceğiz, sosyal medya hesaplarımızdan da sizlere duyuracağız.
Son yıllarda özellikle pandemi nedeniyle tüm dünyada büyük seyahat sınırlamaları yaşadık. Ancak sadece pandemi değil savaşların yol açtığı büyük mülteci akınları başta Türkiye olmak üzere birçok ülkeyi yoğun bir biçimde etkiliyor. En son Rusya’nın Ukrayna’yı işgali, milyonlarca Ukraynalı’nın başta Polonya olmak üzere komşu ülkelere kaçmasına, göçüne yol açtı.
Türkiye bu konuda o kadar uzmanlaştı ki, Ukraynalılarla ilgili neler yapabileceği konusunda Polonya Türkiye ile yakın danışma ve görüşme sürecini başlattı. Bu yazıda Türkiye’deki göç dalgasının durumunu en güncel verilerle ortaya koyarak hem resmi netleştirmek, hem de bir takım spekülasyonları önlemek istiyorum.
Türkiye, sınırları içinde ve dışında olmak üzere 9 milyonun üzerinde göçmen, sığınmacı, mülteci veya “geçici koruma statüsündeki kişi” gibi çeşitli adlarla tanımlanan insanlara yardım eli uzatıyor. Mesele sadece Suriyeliler değil, Afganistan, Pakistan, Bangladeş ya da bazı Türki Cumhuriyetler olmak üzere çok sayıda ülkeden düzensiz göçmen de barındırıyor. Yani iç savaş nedeniyle sadece Türkiye’ye gelenler değil bir de Suriye’de mevcut rejimden kaçan ama orada güvenli bölgelerde kalan, yardım ettiği milyonlarca Suriyeli bulunuyor.
Bunların dışında büyük çoğunluğu Suriyeli olmak üzere 5 milyonu aşan sayıda kişi de Türkiye’de yaşıyor. Şunu vurgulamak abartı olmayacaktır: Türkiye dünya tarihinde örneği pek bulunmayan ve kısa bir sürede maruz kalınan en büyük göç hareketlerine ev sahipliği yapıyor. Türkiye gibi dinmeyen, bu kadar büyük bir göç dalgası altında olan başka bir ülke dünyada yok.
Hem Mülteciler Derneği hem de Göç İdaresi Başkanlığı’ndan bu manzarayı ortaya koyan istatistiklere ulaşmak mümkün. Yazıda tamamen resmi ve en güncel verilerden yararlandım.*
Suriyeliler büyük oranda Türkiye’nin hemen her yerine dağılmış durumda. Geçici Barınma Merkezleri’nde yaşayan Suriyelilerin sayısı sadece 51 bin kişi. Suriyelilerin sadece %1,3’ü kamplarda yaşıyor.
Suriyelilerin En Yoğun Olduğu Şehirler
En çok Suriyeli barındıran şehir 538 bin 968 kişi ile İstanbul. İstanbul’u 461 bin 817 kişi ile Gaziantep, 433 bin 182 kişi ile Hatay takip ediyor. Suriyelilerin yerli nüfusa oranla en yoğun olduğu şehir ise %42,3 ile Kilis. Kilis’te 145 bin 826 Türk Vatandaşı ile kayıt altına alınmış 106 bin 925 Suriyeli bulunuyor. Suriyeli yoğunluğunda Kilis’i %20,6 oran ile Hatay takip ediyor. Türkiye’de Suriyelilerin olmadığı bir şehir bulunmuyor.
Suriyelilerin en az olduğu şehir 52 kişi ile Tunceli. Onu Bayburt, Artvin takip ediyor. Suriyelilerin Türk nüfusuna oranla yoğunluğunun en az olduğu şehir ise %0,04 oran ile Artvin.
Geçici koruma altına alınan kayıtlı Suriyelilerin Türk nüfusuna oranı ise ülke genelinde %4,24. TÜİK tarafından Türkiye’nin nüfusu son olarak 84 milyon 680 bin 273 olarak açıklandı. (31 Aralık 2021 tarihine göre) İçişleri Bakanı Süleyman Soylu 31 Aralık 2021 tarihi itibarıyla toplam 193 bin 293 Suriyeli’nin Türk Vatandaşı olduğunu açıkladı. Bu kişilerin 84 bin 152’si 18 yaşın altında. Türkiye’de doğan Suriyeli bebek sayısının da 500 bini geçtiği belirtiliyor.
Ülkesine Dönen Suriyeli Sayısı
4 Şubat 2022 tarihinde İçişleri Bakanlığı Sözcüsü İsmail Çataklı tarafından yapılan açıklamada ülkesine dönen Suriyeli sayısının 484 bin 400 olduğu açıklandı. Bu sayı 6 Aralık 2020 tarihinde ise 419 bin 40 olarak açıklanmıştı.
Okullardaki Suriyeli Öğrenci Sayısı
Milli Eğitim Bakanlığı tarafından Haziran 2021’de yapılan açıklamada 2021-2022 Eğitim-Öğretim döneminde üniversitelerde okuyan Suriyeli öğrenci sayısının 48 bin 192 olduğu belirtilmiştir. Anaokulunda 35 bin 707, ilkokulda 442 bin 817, ortaokulda 348 bin 638 ve lisede 110 bin 976 öğrencinin eğitim gördüğünü açıklanmıştır. Toplamda 771 bin 428 çocuk eğitim hayatına devam etmektedir. Eğitim çağında olup okula gitmeyen 432 bin 956 çocuk bulunmaktadır.
Çalışan Şirket Kuran Suriyeli Sayısı
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı tarafından Mart 2019’da yapılan açıklamada Türkiye’de çalışma izni verilen Suriyeli sayısının 31 bin 185 kişi olduğu belirtildi. Ticaret Bakanlığı Şubat 2019 tarihinde en az bir ortağı Suriye uyruklu olan şirket sayısını 15 bin 159 olarak açıkladı.
Türkiye’deki Kayıtlı Yabancı Uyruklu Kişi Sayısı
31 Aralık 2021 tarihinde TÜİK tarafından geçerli bir adres beyanında bulunan ikamet ya da ikamet izni yerine geçen kimlik belgesine sahip kişilerle, çalışma iznine sahip olan kişilerin sayısının toplamının 1 milyon 792 bin 36 olduğu açıklandı. Bu sayıya kurs, turizm, bilimsel araştırma vb. nedenlerle 3 aydan kısa süreli vize veya ikamet iznine sahip yabancılar ile geçici koruma statüsüyle ülkede bulunan Suriyeliler dâhil değildir.
Özellikle Suriyelilerin ülkemizin birçok iline dağılmış olması, birçok kentte kendilerine özel gettolar yarattı. O kadar ki bazı illerde bu durum çok ciddi sosyal tepkilere hatta ırkçı saldırılara yol açabiliyor. İktidarın bu konudaki zikzaklı politikası, insanlarda bu durumlarla ilgili ciddi kuşkular yaratıyor.
Örneğin daha önce Suriyelilerin büyük kısmını ülkelerine geri göndermekten bahseden Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, şimdi “Ensar” kavramını öne çıkararak özellikle Suriyelilerin Türkiye’de kalacaklarını söylemeye başladı. Bunun toplumda yarattığı, yaratacağı infial, tepki ve olumsuzlukları henüz kestirmek kolay değil, bu konuda bilimsel araştırmalara ciddi ihtiyaç var.
Ancak son zamanlarda dayatılan gündem, yapay gündem, ekonomik sorunların üstünü örtmek için uydurulmuş gündem diyerek “düzensiz göç” ile ülkemize yığılmış milyonlarca sığınmacıya karşı gösterilen tepkileri küçümseyen bir yaklaşım da belirdi.
Bu sorun en az ekonomik sorunlar kadar yakıcı ve sosyal patlama riski olan bir niteliğe bürünmüş durumda. İktidarın “bunları göndermeyeceğiz” söylemine karşı “hepsini göndereceğiz” popülist söylemi, bir çareyi değil insanlara duymak istediklerini söylemenin dışında somut bir çözüm içermiyor.
Şu anda Türkiye’de her türlü istismara açık ve yumuşak karnına dönüşen düzensiz göç, katlanarak artıyor. Hükümetin sınırlarımızı korumak bir yana, düzensiz ve sürekli göçü destekler tutumu, sınırları Suriyeli ve Afganlardan sonra en son Pakistanlılara da açtığı kaygısı azımsanmayacak bir kitlede infiale yol açmış durumda.
AB’nin adeta göçmen konsolidasyon merkezine dönüştük. Milyonlarca göçmeni barındırmaya başlayan Türkiye’nin, kendi sosyal, siyasal ve ekonomik tüm dengelerini sarsan, yakın gelecekte büyük bir deprem etkisine bürünecek bu devasa soruna karşı hiçbir hazırlık yapmadığı duygusu herkeste hakim. Bunu siyasal ranta dönüştürmeye çalışan bazı siyasi partiler, şimdilik marjinal görünen siyasal örgütlenmelerin, sorunun çözümünden çok, daha da çetrefil bir hale gelmesine yol açmaları da mümkün görünüyor.
6’lı muhalefet masası, en az ekonomik çözüm çerçevesi kadar “düzensiz göç” konusunda da toplumu tatmin edecek, sakinleştirecek, Avrupa Birliği’ni ve Geri Kabul Antlaşması’nı da kapsayan net bir çözüm önerisi ortaya koymak zorundadır. Yaşananlar ekonomik sorunları örtmek için uydurulmuş bir algı yönetimi, gündem değil! Yoksa bazı marjinal partiler, anketlere şu anda yansımasa da muhalefetin de kendi oy tabanlarında ciddi eksiltmelere yol açabilecek uçuk söylem ve vaatlerle mevcut siyasal dengeleri de sarsabilir, seçim sonuçlarını etkileyebilirler.
İçin için yanan, büyüme riski barındıran bu soruna, birileri farklı niyetlerle zaman zaman benzin döküyor. Ülkenin neresinde nasıl alevleneceğini bilemediğimiz, içinde İŞİD’lisi dahil onbinlerce tutuşmaya, patlamaya hazır saatli bombayla yaşadığımız duygusuna, hem iktidar hem de muhalefet bir yanıt oluşturmak zorundadır.
Ve elbette asıl adres, sorunu ısrarla içinden çıkılmaz bir boyuta taşıyanlar olamaz. Yukardaki grafiklerle ortaya koyduğum bazı illerde bu araştırmaları yapmak, bir takım sosyal patlamalar öncesinde risk analizi yapılabilmesini sağlayacaktır. Uluslararası göç ve göçmenler gibi temel sosyal konularda, risk analizi ve yönetimi yapmayan bir ülke, ortaya yeni krizlerin, büyük maddi ve manevi maliyetlerin çıkmasını engelleyemez.
*Yazıda Göç İdaresi Başkanlığı ve Mülteciler Derneği istatistikleri ve grafikleri kullanılmıştır.
2022 yeni yolculuklar ve umutlar için bir başlangıç olsun.
Türkiye’de yurt dışına çıkmak uzun zamandır ciddi bir bütçeyi göze almayı gerektiriyor. Özellikle döviz kurundaki çok yüksek artışlar herkesi doğrudan etkiledi. Sadece seyahat, turizm amaçlı değil, eğitim, sağlık gibi zorunlu seyahatler bile gittikçe imkansız hale geliyor. Dövizdeki ciddi sıçramanın yanı sıra Covid19’un yeni varyantı Omicron virüsünün bütün Avrupa’yı kapanmaya götürmesiyle birlikte herkes önce yılbaşı tatil planlarını iptal etti, gittikçe belirsizleşen salgın koşulları nedeniyle tüm seyahat planlarını da yeniden gözden geçiriyor.
Ayrıca neredeyse her ülkeye göre farklılık gösteren, geçerli aşı talepleri, sayıları, testler, farklı karantina koşulları, aşı pasaportu gibi birçok yeni sınırlama da seyahat koşullarını gittikçe güçleştirmeye devam ediyor.
Ancak ülkemizde ‘seyahat özgürlüğü’nün önündeki engeller, özellikle yurt dışı seyahat söz konusu olduğunda yukarda saydıklarımızla elbette bitmiyor. Her yıl, diplomatik ve yeşil pasaport sahipleri dışında her T.C. yurttaşının önüne örülen bir duvar var: Pasaport ücretleri.
Bu yıl pasaport ücretlerinin artış oranı, rekor kıracak görünüyor: % 36,2…
Her yıl saptanan “yeniden değerleme oranı”nda artan harçlar içinde pasaport harcı da yer alıyor. Yani her yıl otomatik olarak zamlanan bir pasaportumuz var. Üstelik bu oran aralık ayı içinde Resmi Gazete’de de yayınlandı. Yine de yıl sonuna kadar küçük de olsa bir umut var, çünkü Cumhurbaşkanının bu zam oranını düşürme yetkisi var.
Eğer oran düşmezse, 10 yıllık bir pasaport, 1.723.- TL olacak.
4 kişilik bir aile için bu ücret, eğer aralarında öğrenci yoksa tam 6.892 TL olacak. Sadece pasaport ücreti…
Bir seyahat için zorunlu olan ulaşım, konaklama ve diğer harcamalar yok. Asgari ücretli bir ailenin bir aylık ücretinden fazla, ücret % 50 arttığı halde bile, hala hayal gibi duruyor!
Yani yeni yılda da yurt dışına pandemi izin verse bile adım atabilecek küçük bir şanslı azınlık dışında pek kimse yok. Eskiden çıkarttığınız pasaportlarınıza gözünüz gibi bakın ve her zaman en uzun sürede pasaportlarınızı (10 yıllık) çıkartın. Daha kısa süreli pasaportların, örneğin sadece Hac ya da zorunlu bir ziyaret için yurt dışına çıkacaksanız bir anlamı var, onun dışında kısa süreli pasaport ücretleri tekrar çıkarmak zorunda kalırsanız toplamda 10 yıllık pasaporttan çok daha pahalıya gelebiliyor.
Her yıl bu zam döneminde kamu otoritesine, artık öncelikle cumhurbaşkanına “Türkiye Cumhuriyeti’nin müşterisi değil yurttaşıyız!” mesajımızı iletmeye, yurt dışında kullanmak zorunda olduğumuz sadece bir kimlik belgesi olan pasaport için binlerce lira ödemek istemediğimizi anlatmaya çalışıyoruz.
Avrupa Birliği ortalaması yaklaşık 65 avro, dünya ortalaması ise yaklaşık 70 ABD doları olan pasaport ücretleri Türkiye’deki kurların inanılmaz oynaklığı nedeniyle sürekli değişiyor. Bu yazının kaleme alındığı gün (10.7 bir ABD doları) 2022 yılındaki bir pasaport 161 dolar seviyesinde görünüyor. Kurlardaki artış çok uzun yıllardır dünyanın en pahalı pasaportu olan T.C. Pasaportu’nun ünvanını Avustralya pasaportuna kaptırmasına yol açtı. İkincilik için yarışıyoruz.
Seyahat Özgürlüğü Gönüllüleri, 2022 yılında da bu konudaki mücadelelerini pandeminin izin verdiği sınırlar içinde sosyal medya dışında da sürdürmeyi planlıyor. Hukuksal hazırlıklarımızı tamamlayıp her yıl tekrarlanan otomatik zam, yaklaşık 15-20 liraya mal olan bir kimlik belgesi için ödenen astronomik harç ve defter bedeli konularını idari yargıya taşımaya çalışacağız.
Yeni milenyumun başı, ikibinli yıllar seyahat özgürlüğünün genişlediği, vizelerin kalktığı, serbest dolaşımın tüm insanlar için kolaylaştığı bir dönemin çok uzağında…
Mülteci, göçmen ve sığınmacıların yaşadıkları ekonomik istikrasızlıklar, hak ihlalleri ve bulundukları otoriter rejimlerin baskıları nedeniyle dünyanın birçok bölgesine akın ettikleri bir dönemdeyiz. Bırakın vizesiz bir dünya hayalini, ülkemiz de dahil birçok ülkenin sınırlarına yüksek duvarlar ördüğü bir dönemin sancılarını yaşıyoruz.
Ancak umut tükenmez, şairin dediği gibi çevirdiğimiz sayfalarda bulamasak da umudu, kitabın kendisiyle yeniden yakalayabiliriz, belki de kitaptır umut!
Bu köşenin tüm okurlarına Anayasal ve temel bir hak olan seyahat özgürlüğünü tüm olanaklarıyla kullanabildiği yeni bir yıl diliyorum. 2022 yeni yolculuklar ve umutlar için bir başlangıç olsun.