8 Ekim 2010 Cuma

Yetinmek, güvensizlik, atalet, gönüllülük...

Seyahat özgürlüğü sayfasındaki bir yazı için ilginç bir başlık değil mi?

Ama kaçınılmazdı. Bu yazıya birçok kişinin hissettiğini düşündüğüm "duyguları" paylaşma isteği yol açtı. Baştan söyleyeyim bir şeyden vazgeçtiğim, geldiğimiz noktayı kabullendiğim falan yok. Ancak madem bunları düşünüyorum, madem birçok kişinin de ucundan kıyısından bu hissiyata sahip olduğu kanısındayım, yazmak istedim.

İmza kampanyamız başlayalı 20 gün oldu. (Daha dur bir ay bile olmamış, demeyin) Kampanya sayfamızda 480 imza var. Bu bloğu günde 30-40 kişi ziyaret ediyor. (tıklama değil ziyaretçi, 300 kişinin ziyaret ettiği günler de oldu) Facebook grubumuzda üye sayımız 13.300'ün üzerine ulaştı. Ayrıca Facebook sayfamızda 650 üyemiz daha var. Dailymotion ve vidivodo video sayfalarımızı ziyaret edip, filmleri izleyenleri sayısı 8.000'i geçti. Friendfeed ve Twitter'da zayıfız, henüz 100 kişiye ulaşmadık.

Bugüne kadar radyo, televizyon, gazete, dergi gibi geleneksel medya araçlarını da sıklıkla ve başarıyla kullandık. Kullanıyoruz. Toplumsal farkındalığı artırdık, belli bir stratejiyle bütünleşik bir iletişim/sosyal medya kampanyası yürüttük. Ancak kampanyamızı başarıya taşıyan "sosyal ağ"daki gücümüz ve etkililiğimiz oldu. Yüzlerce insan kamu otoritesine karşı taleplerini özellikle internet üzerinde yoğunlaşarak iletti. Ve pasaport harç ve ücretinde %50 gibi çok yüksek bir indirim yapılmasında ciddi pay sahibi oldular.

Gerçekten oldular, hep birlikte yaptık.

Pasaportun ücreti o kadar yüksekti ki, 5 yıllık bir pasaport 500 dolardı. Dünya ortalamasının 10 katıydı. Burada sağlanan %50'lik indirim, herkeste beklenmedik bir "şok" etkisi yarattı.

Ve şimdi görüyorum ki bu indirimin en büyük "etkisi", ciddi bir "kanaat etme" duygusunu, "yetinme, daha ne olsun" kültürünü açığa çıkarmak olmuş. Bir arkadaşım daha amiyane bir söz etti, onu da paylaşayım: "Abi baktılar iş büyüyor ve muhalefet yükseliyor, adamlar akıllı, milletin gazını öyle yüksek bir oranla aldılar ki, hem insanlarda başardık duygusu yarattılar, hem de hala çok fahiş olan bir ücreti koruma şansı elde ettiler. Tamam, daha ne olacak canım dedirttiler. Baksana şimdi gazetecilere de yeşil pasaport vereceklermiş. Sen bu konudan bahsedecek, yayınlayacak medya organını da biraz zor bulursun artık."

 Aslında, "seyahat özgürlüğü" konusundaki temel insan hakkı talebimizi daha da haklı ve zorunlu kılan da tam bu durum. "Biz buna boyun eğmeyiz" dememizi gerektiren...

4 aylık kısa bir sürede kazanılan başarı, temel bir insan hakkı ihlaline karşı sesini yükseltme isteğini, daha fazlasını başarma duygusunu tetiklemedi. Çünkü bu "duygu" insanları gerçekten harekete geçiren bir etken olarak varsa tetiklenebilir. Bu "farkındalık" kadar ve belki daha fazla toplumumuzda "insan hakları bilinci"nin yokluğu sorunu.

Ancak bu kampanya bu "sorunla" ve bu "soruna" rağmen yürümek zorunda. Eğer sadece "ücret" ise insanları motive eden, şimdi herkese şunu anlatmak, göstermek zorundayız: Pasaport ücreti şimdi yaklaşık 250 dolar, dünya ortalamasının neredeyse 5 katı. Makul mü? Yine değil, yine fahiş, yine çok yüksek!

Ama indirimin etkisi ve üstelik 5 yıllık fiyatına 10 yıllık biyometrik pasaport alabilme olanağına da kavuşulması, baştan destek veren birçok kişiyi pasaport ücretleri konusunda artık "ilgisiz/kayıtsız" kalabileceği bir noktaya çekmiş görünüyor.

İmza kampanyasına katılma konusunda "gerçek" kişilerden oluşan bir imza listesi olsun düşüncemizin de, katılımı sınırladığı yönünde yaygın bir kanı var. Kurduğumuz sistem, "KESİNLİKLE" T.C. Kimlik numaralarını saklamıyor. Sadece  imza atan kişinin gerçek kimliğini devletin sisteminden sorgulamak için kullanılıyor.Buna rağmen birçok kişi T.C. kimlik numarasını yazmaya çekindiğini ve güven duymadığını söylüyor.

Bir de kampanyaya başından beri büyük destek veren, Türkiye'nin çeşitli illerinde ve dünyanın birçok ülkesinde yaşayan "çekirdek grubumuzun" bir kısmı kimi "özel" kimi yukarıda da saydığım nedenlerle ciddi bir atalet içinde. Facebook grubumuzla da iletişim sıkıntısı yaşıyoruz. Çünkü Facebook, 5 bin kişiyi geçen gruplarda üyelere mesaj yollama uygulamasını kaldırıyor.

Bu hareket sosyal ağda büyümüş, başarıya ulaşmış bir sivil toplum hareketi.  Ve hareketi büyüten insanların en büyük becerisi, hiçbir beklenti içine girmeden kendi inisiyatifleriyle yaratıcı katkılar sunmaları, haklılığımıza inançla motivasyonlarını yüksek tutmalarıydı. Bu blogta yaktığım kıvılcımı, bir meşaleye dönüştüren, "seyahat özgürlüğü gönüllülerini" ortaya çıkaran da buydu. Çünkü bir sivil toplum hareketinde "gönüllülük", "gönlüm olursa" demek değildir. Haklarını bilen, cesaretle talep eden, sorumluluklarının bilincinde olan akıllı ve vicdanlı insanların buluşma noktasıdır, sivil toplum hareketleri.

Silkinmek, yaratıcı öneriler, inisiyatif kullanma, ön alma, proaktif  katkılar...

Şimdi de ihtiyacımız olan yine bunlar!

Anlamak ve anlatmak zorundayız: Seyahat özgürlüğü temel bir insan hakkıdır ve fahiş pasaport ücretleri bu hakkımızı sınırlandırmakta, elimizden almaktadır. Yeşil pasaport uygulaması Anayasamızın eşitlik ilkesine aykırıdır. Hizmet pasaportunun olduğu bir ülkede yeşil pasaport, bazı devlet memurları ve ailelerine sağlanan imtiyazdan başka bir şey değildir. Devlet tüm yurttaşlarına, eşit davranmak, yeşil pasaporta sağladığı olanakları vermek zorundadır.

Hakkımızı istiyoruz. Lütfen unutmayın: Hak verilmez, alınır!

Hiç yorum yok: