Size Altan Öymen'in 4 yıl önce Radikal Gazetesi'nde yazdığı bir "pasaport yazısı"nı hatırlatmak istiyorum. Fahiş pasaport ücretlerine odaklanmışken bu gerçeği de kaçırmayın diye...
Birçok blog üyesi aslında buna da değindi ama, 4 yıldan bu yana hiçbir şeyin değişmediğini anlatan güzel bir yazı. Bu arada Başbakanımızın ziyaretinden sonra Yunanistan'ın "yeşil pasaportlulara" vizeyi kaldırdığı söyleniyor. "Normal" pasaportlara da 2-3 günlük günübirlik ziyaret için vize olmayacakmış! İçinizden, dışınızdan artık bir zahmet haykırın: YAŞASIN EŞİTLİK!!!
Çocuğa da bir kırmızı pasaport
Kırmızı pasaport hikâyesinin ikinci bölümü -Diplomatik pasaportlu baz morfin kaçakçısı -Vizenin 'kırmızı'larla 'yeşil'lere etkisi- ...Ve son değişiklik: Kırmızı pasaportluların erkek çocuklarının o pasaportu kullanabilme yaşı 18'den 25'e çıksın
Kırmızı ve yeşil pasaportların hikâyesini anlatmaya devam ediyorum:
* * *
Kırmızı pasaportlu bir senatör
Olay, 5 Mart 1972 günü, Fransa-İtalya arasındaki Menton gümrük kapısında yaşandı. Fransız gümrük memurları İtalya'dan Fransa'ya girmekte olan arabaları sıraya sokup, şüphelendikleri arabalarda arama yapıyorlardı. O arada İstanbul plakalı Anadol marka bir arabayı da durdurdular.
İçinde bir şoförle patronu vardı. Patron, "Fransa'ya niçin geliyorsunuz?" sorusuna "Kızıma kıyafet alacağım" diye cevap verdi. Gümrük memuru "arabanızı arayacağız" deyince de, kırmızı diplomatik pasaportunu gösterdi. "Arayamazsınız" dedi.
Gümrük memuru "ararım" dedi. Aradı. Arabanın içinden 146 kilogram baz morfin çıktı.
Patronun adı Kudret Bayhan'dı. O sırada iki meclisli olan Türkiye Büyük Millet Meclisi'nin senatörüydü. Evvelce MSP'liyken MHP'ye geçmişti. Fakat anlaşılıyordu ki, parlamenterlikten çok, kırmızı pasaport şemsiyesi altında sürdürdüğü morfin işleriyle ilgileniyordu.
Bayhan hemen gözaltına alındı. Kırmızı pasaport, tabii, tutuklanmasını da önleyemedi. İşbirliği içinde olduğu başkaları da yakalandı. Bayhan 15 yıl hapse mahkûm edildi. Cezasının 10 yılını Fransa'da çektikten sonra Türkiye'ye iade edilecek, Türkiye'de de aynı suçtan dolayı 16 yıl hapis cezası alacaktı.
Menton'daki tüm dünya basınına yansıyan 'baz morfin olayı,' Türk parlamentosuyla birlikte Türk kırmızı pasaportlarının da itibarını büyük ölçüde sarstı.
Vize ve sonrası
1970'lerin sonlarına doğru, kırmızı pasaportun ayrıcalığının önemi, gerek dünyadaki genel değişimin, gerek o ayrıcalıktan faydalananların çoğalmasının sonucu olarak, azalmaya devam ediyordu. Buna Menton'daki olay gibi -sadece bizimkilerin değil, başkalarının da karıştığı- diğer olaylar da eklenince, daha da azaldı.
Hatta, bazı yerlerdeki durum bir ara o hale geldi ki, diplomatik pasaportluların bavulları, normal pasaportlulardan daha dikkatle aranmaya başladı.
Bu da, kırmızı pasaportun önemiyle birlikte, ona sahip olma merakını da azalttı.
Ülkemizde o merakın yeniden artması, Türkiye'ye vize koyan ülkelerin artmasının sonucudur.
Vize uygulamasına önce Almanya başladı. Sonra Fransa, Belçika, Hollanda, Lüksemburg, İtalya, İsveç... Derken eski Batı Avrupa'da Türkiye'ye vize koymayan ülke kalmadı.
Vize koyan ülkelerin hepsi olmasa da- bir kısmı, uygulamanın devletler arası ilişkileri zorlaştırmasını önleyecek istisna kuralları koymayı kabul ettiler. Türkiye'nin diplomatlarına, parlamenterlerine ve yüksek memurlarına verilen kırmızı ve yeşil pasaportları vize zorunluluğunun kapsamı dışında tuttular.
Bizde işte, o ayrıcalıklı pasaportları alabilecek olanları belirleyen kanunlar değişti.
1988'deki Pasaport Kanunu değişikliğinden sonra, diplomatik (kırmızı) pasaport alabilecekler arasında, diplomatlardan milletvekillerinden başka, yüksek mahkemelerin başkanları, Genelkurmay Başkanı, orgeneraller ve oramiraller, bakanlıklar müsteşarları, başbakanın baş müşavirleri, eski cumhurbaşkanları, başbakanlar ve dışişleri bakanları ile başka bazı yüksek derecedeki görevliler yer alıyordu.